Geçmeyen soğuk algınlığı kalp yetmezliğini ortaya çıkardı
Gaziantepli Çello, geçen yıl nisan ayında uzun süredir geçmeyen soğuk algınlığı şikayetleri nedeniyle doktora başvurdu.
Değerlendirilmesi yapılan Çello'nun yapılan ileri tetkiklerinde, şikayetlerinin kalp yetmezliği nedeniyle düzelmediği ortaya çıktı.
İstanbul ya da Ankara'ya gitmesi önerilen Çello'nun tedavisi, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde devam ediyor.
Lise son sınıf öğrencisi olan ve hastalığı nedeniyle eğitimine de ara veren Çello, bir an önce eski sağlığına kavuşmak için kalp nakli olmayı bekliyor.
İyileşip eve gitmek istiyorum
Çello, hastalığını yaklaşık bir yıl önce öğrendiğini söyledi.
Soğuk algınlığı şikayetlerinin geçmemesi üzerine doktora gittiğini belirten Çello, oradan kardiyolojiye sevk edildiğini ve yapılan incelemede kalp yetmezliğinin tespit edildiğini ifade etti.
Tamamen iyileşebilmesi için kalp nakli olması gerektiğini dile getiren Çello, şöyle devam etti:
Okulum yarım kaldı. Okuluma devam edip, liseyi bitirmek, ondan sonra da üniversiteye gitmek istiyorum. Onun için de organ bağışı yapmalarını, insanlarımızdan bilinçli olmalarını istiyorum. İyileşip eve gitmek istiyorum. Kalbim bulunsun, Gaziantep'e gitmek istiyorum. İnsanlarımız organ bağışı konusunda duyarlı olsunlar. Organ bağışı hayat kurtarır. Bizim gibi bir sürü çocuk var. Onların da kurtulmasını istiyorum. Allah'ım tüm hastalarımıza şifa versin.
Babaanne Fatma Çello da Torunuma bir kalp bekliyoruz. Gaziantep'ten geldik buraya. Vatandaşlarımız duyarlı olsun. Allah'ım herkese şifa versin, bize de versin. Onu bekliyoruz. dedi.
Kalp yetmezliği etkenlerinden biri de viral enfeksiyonlar
Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü Eğitim Görevlisi Doç. Dr. Numan Ali Aydemir, Çello'nun geçirdiği üst solunum yolu enfeksiyonu sonrasında, yorgunluk ve nefes darlığı şikayetleriyle doktora başvurduğunu söyledi.
Aydemir, Çello'ya dilate kardiyomiyopati teşhisi konulduğunu ve rahatsızlığın aileden kaynaklanan birtakım sorunlarla alakalı olabileceği gibi depo hastalıklar nedeniyle de görülebildiğini belirterek, şöyle devam etti:
Hastalık, Yusuf'un durumunda olduğu gibi hepimizde çok basit bir şekilde bahar ya da kış mevsiminde geçirebileceğimiz bir üst solunum enfeksiyonuna bağlı da gelişebilir. Bunun bu şekilde ne zaman olabileceği, kime olabileceği belirli değil. Ancak olmasını takiben birtakım semptomlar var. Bu nedir? Yani basit bir rahatsızlıktan sonra tahmin edilemeyecek derecede nefes darlığı, harekete karşı toleranssızlık, tahammülsüzlük hastalığın belirtisidir. Eğer öyle bir durum söz konusu olursa, kişilerin sağlık merkezine başvurması, orada yapılan tetkiklerden sonra gerekiyorsa ileri merkezlere sevki, nakli söz konusudur.
Viral sorunlar nedeniyle oluşabilecek kalp hastalıklarının basit önlemlerle engellenebileceğini anlatan Aydemir, Yusuf kardeşimiz gibi neredeyse kalp nakline aday haline gelebilecek durumların olduğu vak'aların da görülmesi söz konusu olabiliyor. Oldukça az sayıda ama olmayacak diye bir şey yok. Hepimiz can taşıyoruz, yani kime olabileceği hakkında hakikaten öngörü yok. Dikkatli olmak, temel önlemleri almak yeterli olacaktır. dedi.
Aydemir, Türkiye'de organ bağışlarının yetersiz olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle tamamladı:
Nakille alakalı bağışlar maalesef yeterli sayıda değil. İnsanların çeşitli sosyokültürel endişeleri var. Bunları bilinçlendirmekle alakalı birtakım programlar zaten Sağlık Bakanlığımızca yapılıyor. İnsanların akıl ve bilime kulak vermelerini tavsiye ediyoruz. Çünkü bir gün hepimiz bir nakil adayı olabiliriz. Bunlar çok çok önemli. Yusuf kardeşimizin önünde uzun bir ömür var. İnşallah bulunacak ona uygun bir kalple beraber, o hayatını güzel güzel geçirmeye devam edecek.
Organ nakliyle ilgili teknik alt yapımız dünya ölçeğinde
Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Gökçen Orhan da Türkiye'de kalp yetmezliğinin çığ gibi büyüdüğünü, bunların en önemli etkenlerinden birinin doğuştan gelen kalp yetersizlikleriyle, kalp anomalileri olduğunu söyledi.
Orhan, enfeksiyon kaynaklı kalp kası hastalıkları olan miyokardit ile iskemik kalp ve kapak yetersizliklerinin, kalp yetersizliğinin nedenleri içerisinde önemli bir yer tuttuğunu aktararak, şu bilgileri verdi:
Böyle bir durumda hastanın iki şansı var. Biri yapay kalp destek sistemleri dediğimiz yapay kalpler, diğeri ise kalp nakli. Maalesef ülkemizde kalp naklini istediğimiz oranda yapamıyoruz. Çünkü bağışlarımız çok düşük oranlarda. İspanya bizimle kıyaslandığında bizden 60 kat daha fazla organ bağışlıyor. Öncelikle bununla baş etmemiz ve şunu da unutmamamız gerekiyor, bir gün o organlara bizim de yakınlarımızın ihtiyacı olabilir. Bu konuda duyarlılığın arttırılması en önemli iş. Tıbbi olarak Türkiye'de altyapımız çok iyi. Sağlık Bakanlığının bununla ilgili hazırladığı bütün projeler gerçekten çok başarılı seyrediyor. Organ nakliyle ya da yapay kalp destek sistemleriyle ilgili teknik alt yapımız dünya ölçeğinde. Bugün Türkiye'de bu işle ruhsatlı tüm merkezlerde bu iş güvenle yapılabilecek teknik altyapıya sahip. Yapay kalp destek sistemlerinde de şu anda dünya da 3'üncü sıraya yükselmiş bir ülkeyiz. Bunu tabii ki eğitimimizle ve başarılarımızla gösterdik ama nakil konusunda maalesef yeterli sayıya ulaşamıyoruz. Çünkü organ bağışımız çok düşük.
Yapay kalp, naklin alternatifi değildir
Doç. Dr. Orhan, yapay kalp sistemlerinin organ naklinin alternatifi olmadığını dile getirerek, Bu durumdaki hastaların ortalama bir yılda ölüm oranları yüzde 70'in üzerindedir. Bu gruptaki hastayı öncelikle yaşatmanız lazım. Organı bulamadıysanız hasta da uygunsa yapay kalp destek sistemiyle hastayı nakile kadar köprülüyorsunuz. Yani geçiş sağlıyorsunuz, bu arada da organı bulmaya çalışıyorsunuz. Yapay kalp destek sistemleri sonuncul bir tedavi değildir ama hastanın hayatını sürmesi için elzemdir. değerlendirmesinde bulundu.
Beyin ölümünün kriterlerinin çok net olduğunu vurgulayan Orhan, sözlerini şöyle tamamladı:
Bir insanda beyin ölümü gerçekleştiği takdirde bu dönemde organı alabilirsek yeni bir insana umut oluruz. Beyin ölümüyle, bitkisel hayat birbiriyle kesinlikle farklı şeylerdir. Beyin ölümü tanısı bir kurul tarafından konulur ve bu kurul çok uzman insanlar tarafından oluşur. Bir kere beyin ölümü oluştuktan sonra asla geri dönüşü yoktur. O organlarımızı yok etmek yerine, yeni birisine hayat vermek bence çok daha iyi olacaktır. AA
Kaynak : Trthaber.com.tr