Hüdapar'dan Hükümete Uyarı: Kürdistan Halkının Tercihine Saygı Gösterin

Irak Kürdistanı'nda yapılacak referandum tarihi yaklaştıkça bölgesel siyasetin hareketliliği ve tartışmalar da artmaktadır. En son 30.08.2017 tarihli gündem değerlendirmemizde yine bu konuya değinmiş ve parti olarak tavrımızı kamuoyu ile paylaşmıştık. Söz konusu açıklamamızdan ilgili bölümü tekrar kamuoyu ile paylaşmakta fayda mülahaza ediyoruz: 

"Ümmeti oluşturan parçaların birbirinden uzaklaşıp bölünmesinden değil, âdil bir sistem ile kardeşçe bir araya gelmeleri ve birleşmelerinin elzem olduğuna inanıyoruz.  

Dilleri, mezhepleri ve etnik kökenleri ne olursa olsun Müslüman toplumlar bir araya gelip adalet üzere yönetimler oluşturabilirler. Müslüman toplumların küçük küçük devletler oluşturmak yerine bir araya gelip daha güçlü yönetimler oluşturmaya çalışmaları gerekir. İslam tarihinde bunun çok güzel uygulamaları da mevcuttur.  

Müslüman topluluklar ne zaman İslam adaleti üzere bir araya gelip birleşmişlerse güçlü devletler oluşturmuş, mazlum toplumların hamiliğini yapmış ve istikrar bulmuşlardır. 

Dünyanın hiçbir yerinde Müslüman toplulukların savaş ve kaos içerisine girmelerini istemediğimiz gibi bugün bağımsızlık referandumu ile gündeme gelen Irak'ın da bir iç savaş ve kaos ortamına girmesini asla istemeyiz. Birlikte yaşama, büyük ve güçlü devlet oluşturma imkânı varken bölünmenin doğru olmadığına inanıyoruz.  

Ancak birlikte yaşama şartları ortadan kalkmışsa, kaynakların bölüşülmesi ve idari sistemde adalet hâkim değilse; iç savaşlarla birbirini bitiren bir ülke olmaktansa barış içerisinde komşu devletler olmak da bir çıkar yol olarak görülebilmelidir. Birleşmiş Milletlere üye iki yüze yakın devlet için devlet olma ölçüsü ne ise, Irak Kürdistan Yönetimi'ne de bu ölçü ve kıstaslar uygulanmalıdır. "Kürtler asla devlet kuramazlar" veya "Kürtlerin devlet kurmalarına asla izin verilmemeli" ya da "Ulus devlet sadece Kürtlere haramdır" anlamına gelen yaklaşımlar doğru değildir. Herkesin Irak Kürdistan halkının iradesine saygı göstermesi gerekir." 

Soruna akl-ı selim ile yaklaşmak ve sorunun çözümünü bu doğrultuda gerçekleştirmek için tarihi hafızayı tazelemek ve bazı hakikatleri hatırlatmakta ayrıca fayda vardır. Kürtleri soruna dönüştüren; İngilizler başta olmak üzere sömürgeci devletlerle ortak hareket edip, Kürtlerin haklarını ellerinden alan; sistematik bir şekilde ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını uygulayan ve kendi halklarına da zulmeden ulus-devletçi kafa yapısına sahip bölge devletlerinin idarecileridir.  

Kürt meselesi Türkiye, İran, Irak ve Suriye'nin bir devlet politikası olarak Kürt halkına yönelik uyguladıkları ayrımcılık temelli düşmanca politikalarından kaynaklanmıştır. Bugün Irak Kürdistanı'nda oluşan fiili duruma aynı ulus-devletçi paradigmadan bakmak ve bunda ısrarcı olmak, ne bölge haklarının ne de Kürt halkının faydasınadır. Bölge ülkelerinin yapması gereken; sorunun ortaya çıkmasındaki tarihsel yanlışlarının farkına vararak ve bu konudaki sorumluluklarını görerek eski zihin kodları üzerine kurulu düşmanlığı terk etmek ve akl-ı selim ile bu soruna yaklaşmaktır. Bu meselenin yakın bir gelecekte bölgesel anlamda daha büyük bir sorun haline gelmemesi ve emperyalist güçlere daha fazla müdahale zemini oluşturmaması için, özellikle Türkiye ve İran'ın "milli menfaatleri" değil ümmetin maslahatını ve adaleti gözetmeleri gerekir. 

HÜDA PAR olarak hiçbir İslam ülkesinin israil ve ABD ile hareket etmesini doğru bulmadığımız gibi Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin de devlet kurmak için ABD ve israil ile hareket etmesini doğru bulmayız. ABD ve israil ile ortak hareket etmek, hiçbir Müslüman topluma ve İslam ülkesine hayır getirmediği gibi IKBY ve Kürtlere de hayır getirmeyecektir. 

Ayrıca referandumun iptali için siyasi ikna çabalarının dışında başvurulan baskılar ve referandum sonrası için yapılan tehditleri bölgenin geleceği açısından son derece tehlikeli buluyoruz.  

Referandum kararının alınması veya bunun ertelenmesi Irak Kürdistan halkı ve onların siyasi temsilcilerinin hakkıdır. Bu iradeye saygı göstermenin; meseleyi hamaset veya husumet zemininde değil, barış ve kardeşlik temelinde ele almanın zaruri bir hal aldığını altını çizerek bir kez daha vurguluyoruz.