İKİ ŞEHİR İKİ FETİH

Takvim yaprakları miladi 627. Yılı gösterirken Arap yarımadasında ümmi peygamber Abdullah oğlu Muhammed (a.s.),  temiz ve pak risalet davasını insanlara ulaştırmak çabasındaydı. Ancak kendi toplumunun ileri gelenleri, onun  bir olan Allaha davetini engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Daha yeni yeşeren İslam filizi, kendisini koparmaya çalışan düşmanlarına karşı yeşerdiği ve çiçek açtığı  yer olan Mekke toprağından ayrılıp Medineyi yurt edinmek zorunda kaldı. Ancak bu filizi koparmaya yeminli İslam düşmanları büyük bir ordu ile Medine üzerine yürüyerek dallanıp budaklanmadan yeşeren  bu filizi kökünden koparmak istediler.

İşte bir avuç Müslüman bu saldırıyı karşı İslam toplumunu korumak için başlarında alemlere rahmet peygamberleri ile beraber İranlı Selman'ın tavsiyesi üzerine şehrin etrafına hendekler kazıdılar. Çok zor şartlarda aç ve bitkin oldukları halde  düşman atlarının geçemeyeceği büyüklükte hendekler kazdılar. Kazmalar peşpeşe vurulurken karşılarına bir kaya parçası çıkıyor. Kayayı kıramıyorlar. Peygamber(a.s.)'e haber veriyorlar. Peygamber(a.s.) Bismillah deyip kazmayı kayaya indiriyor. Bir kıvılcım çakıyor. Peygamber müjde veriyor bana Şam'ın anahtarları verildi. Yine kazmayı vuruyor bir kıvılcım daha çakıyor. Peygamber (a.s) tekrar müjde veriyor, bana Yemen'in anahtarları verildi. Üçüncü kez kazmayı vurduğunda yine bir kıvılcım çakıyor peygamber (a.s.) bu kez bana İran saraylarının anahtarları verildi.' Diyerek sahabelerine müjde veriyor.

Rivayet edilir ki münafıklar peygamberimiz (s.a.) müslümanlara bu müjdeleri verdiğinde münafıklar alay etmişler. ' Kendisini ve arkadaşlarını korumaktan aciz Muhammed(a.s.) dünyanın en büyük ülkelerini feth edeceğini söylüyor. Oysa kimse Medine dışına bile çıkamazken bu söyledikleri ile etrafında kümelenen safları kandırıyor.'diyorlarmış.

Ancak Allah(c.c.) kuluna olan vaadini yerine getirdi. Çok uzak olmayan bir zaman diliminde, müslümanlar, başta Mekke olmak üzere  kendi zamanının büyük yönetim merkezleri olan Şam'ı, Yemeni ,ve Kisra saraylarını fethettiler. Allah(c.c.), müslümanlara bunlara ilaveten Diyarbakır'ın fethini, ileriki zamanlarda da ve İstanbul'un fethini nasip ederek İslamı yaşanılan zamanın en güçlü dini, Müslümanları da bu zamanın hakim toplumu haline getirdi.

Medine de mahsur kalan o küçük İslam toplumu peygamberlerine inandılar. Hakka boyun eğdiler. İsrailoğulları gibi peygamberlerine karşı diklenmediler. İsyan etmediler. Ümitlerini hiçbir zaman kaybetmediler. Kainatın sahibi Allah (c.c.) 'da onlara birçok nimetler bahşetti. Onları birçok fethe müyesser kıldı.

İşte içinde bulunduğumuz Mayıs ayında bu fetihlerden ikisinin yıl dönümüdür. Diyarbakır'ın İslam orduları tarafından fethi,  miladi 27 Mayıs 639, İstanbul'un  fatih Sultan Mehmed Han tarafından Fethi Miladi 29 Mayıs 1453.

Bu iki fetihte İslam tarihinde dönüm noktası olmuştur. Yaşattığı etki itibarı ile Dünya insanlık tarihini bile etkilemişlerdir. Diyarbakır'ın fethi ile İslam Anadolu ya oradan da balkanlara ulaşması gerekiyordu. Bu anlamda Diyarbakır kilit önemde stratejik bir bölgeydi . burasının fethi ile İslam Anadolu topraklarına yayıldı.

İstanbul'un fethi ile bir tarih kapandı bir imparatorluk çöktü. (Doğu Bizans İmparatorluğunu bitişi) , Bugünkü Avrupa' nın doğmasına sebep oldu. (Rönesansın Başlaması). Müslümanların Dünyaya hakim olduğu dönemi başlattı.  İstanbul'un fethinden sonra birçok bölge Osmanlı Hakimiyetine girdi. Günümüz Avrupa'sı,  o dönemde İslam'ın Hakimiyeti karşısında boyun eğmek zorunda kaldı. Dünya  uzun bir süre kaos ve savaşlardan uzak kaldı. Nispeten Dünya barışı sağlandı desek yeridir. Hem Müslümanlar hem de Hiristiyanlar birarada yüzyıllarca barış içinde yaşadılar.

Bu açıdan Mayıs ayı deyip geçmemek lazım Bu ay, içinde İslam için çok kutlu iki fethi barındırıyor. Hem Diyarbakır hem de İstanbul ümmetin gözbebekleridir. Bugün bu topraklarda Allahu ekber nidası  ve ezanı Muhammedi  minarelerden yankılanıyorsa bu iki güzide şehrin fethinin bereketidir.

Yukarıda rivayet edilen hadis biz Müslümanlara şunu gösteriyor. Asla ümitsiz olmamak lazım . Şartlar ne kadar kötü olursa olsun Mücadele azmimizi kaybetmememiz gerekiyor. İslam ümmeti bu kadar perişan ve saldırı halinde olduğu doğrudur. Ama rabbim samimiyet ve ihlasımızı görürde bizlere yardım ederse, tıpkı önceki zamanlardaki gibi hiç ummadığımız büyük fetihler nasip edecektir. Bu onun inanmış kullarına vaadidir. Onun için haydi hep beraber LA TAHZEN İNNALLAHE MEANA !!! diyelim  (Üzülme ALLAH bizimle beraberdir.)Tevbe 40.

                        Selam ve Dua ile ? Allaha emanet olunuz.