Müslümanların Vahdeti İçin Ortak Dil Ve liderliğe İhtiyaç Var

Müslümanların asırlar boyunca kültür ve medeniyetin öncüleri olduklarını, İslam coğrafyasının dünyanın merkezi konumunda bulunduğunu ama Müslümanların özellikle bu gerçeğin farkında olmadığını ifade eden Tarihçi Mehmet Çelik, Müslümanların dününe ve yarınına dair önemli değerlendirmelerde bulundu.

İslam ümmetinin şanlı tarihini ve parlak geçmişini tanıması, Müslümanların bir araya gelip sömürgeci Batı'ya karşı önemli bir güç haline gelebilmeleri ve sömürgeden kurtulabilmeleri öncelikle yeni bir eğitim müfredatına ihtiyaç olduğunu söyleyen Çelik, ayrıca İslam ümmetinin tek güç olabilmesi için de halifelik kurumunun tekrar ihya edilmesi gerektiğini belirtti.

Arabistan'da doğan İslamiyet'in 4 halife döneminde İran, Mezopotamya ve Mısır'a kadar yayıldığını söyleyen Çelik, İslam'ın Abbasiler ve onlardan önce Emeviler döneminde Avrupa içlerine kadar yayıldığını ve buraların İslam memleketleri haline getirildiğini ifade etti.

"Avrupalılar birleştikçe Müslümanlar ayrıştırıldı ve parçalandı"

Zaman içerisinde Kafkasya, Balkanlar, Hindistan, Orta Asya gibi uzak diyarlara kadar Müslümanların ulaştığını belirten Çelik, bu süreçte onlarca İslam devletinin oluştuğunu fakat zamanla Müslümanların parçalandığını söyleyerek, şöyle konuştu:

"20'nci yüzyıla doğru geldiğimizde İslam düşmanları, başta İngilizlerin büyük Britanya Krallığı'nın sömürgecilik faaliyetleriyle Müslümanlar baskı altına alınarak bir elin parmakları kadar olan ve bütün İslam dünyasını temsil eden İslam ülkeleri zaman içerisinde parçalanarak, bölünerek küçük devletçilikler haline getirildi. Bugün sayısı 57'ye kadar çıkan İslam ülkesi diyebileceğimiz devletler oluşmuştur. 20'nci yüzyıl boyunca Avrupalılar birleştikçe Müslümanlar ayrıştırıldı ve parçalandı. Bu da Müslümanların daha kolay yönetilebilmesi için uygulanan bir projeydi."

"Müslümanların ittifaka, vahdete ve bir lidere ihtiyaçları vardır"

Müslümanların birliğini sağlayacak bir uyanışa ve dirilişe ihtiyaç olduğunun altını çizen Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Bugün nüfus itibarıyla Müslümanların yaşadığı coğrafyaya baktığımızda her açıdan dünyanın merkezi sayılabilecek pozisyonda. Ortadoğu, Uzakdoğu ve Yakındoğu dediğimiz enerji, su ve kara ticaret yolarının bulunduğu bölge, yeraltı ve yerüstü zenginliği bakımından en zengin bölge. Siyasi ve ekonomik açıdan bu avantajları kullanamayan Müslümanlar dünyanın ekonomik, sosyo-kültürel açıda en geri kalmış milletleri durumuna düşmüşlerdir. Müslümanların bir an önce bu durumdan kurtulup tarihte olduğu gibi yine dünyaya yön verecek, Müslümanların birliğini sağlayacak bir silkinişe, uyanışa ve dirilişe ihtiyaçları vardır. Bunun oluşabilmesi için öncelikle Müslümanların ittifaka, vahdete ve bir lidere ihtiyaçları vardır. Müslümanların yeniden eğitimlerini, dillerini, kültürlerini İslamlaştırmasına ihtiyaç vardır."




"İslam dünyasını tanıyan bir gençlik okullarda yetişmiyor"

Günümüz gençliğinin İslam ümmetinin geleceği adına önemli olduklarını bundan dolayı gençlerin kendi gerçek tarihlerini tanıyabilmeleri için eğitimde köklü değişikliklerin olması gerektiğini vurgulayan Çelik, şu değerlendirmede bulundu:

"15 Temmuz darbe girişiminden sonra oluşan fırsatları değerlendirip sosyal bilimlerde, eğitim sisteminde köklü değişikliklerin olması lazım. Bugün okullarda öğrencilerimize ve gençlerimize anlatılan coğrafya, tarih derslerinde tarih boyunca bize düşmanlık yapmış, bizi bölmüş-parçalamış Avrupa devletlerinden esinlenmiş bir sistemle eğitim veriyoruz. Dolayısıyla İslam dünyasını tanıyan bir gençlik okullarda yetişmiyor. İslam dünyasını, Müslümanları düşünen, dert edinen bir gençliğin yetişmesi için elimizden geleni yapmalıyız." ifadelerini kullandı.

"Müslüman bilim adamlarını ve önderlerini gençlerimiz tanımıyor"

Gençlerin kendi kültüründen, geçmişinden, tarihinden bihaber yetiştiğini ifade eden Çelik, "Şu anda sosyal bilimlerde Avrupalılar başı çekiyorlar. Müslümanların binlerce yıl bilime öncülük ettiğini Müslüman bilim adamları ve Müslüman önderlerini gençlerimiz tanımıyor. Hiçbir şekilde ihtiyacımız olamadığı halde, bize hiçbir şekilde faydası olmadığı halde birçok batı kültürünün eseri olan bilgiyle gençlerin kafalarını dolduruyoruz. Bu gençler kendi kültüründen, geçmişinden ve dininden habersiz yetişiyor. Bu şekilde yetişen gençlerden gelecekte herhangi bir icat yapmalarını, bilimsel bir adım atmalarını veya insanlara öncülük etmelerini beklemek yanlış olur. Akla, bilime ve İslamiyet'e dayalı bir eğitim sistemi için acilen önlemler alınması lazım. Müfredatın değişmesi lazım. Başta da okullara İslam tarihi, İslam ülkeleri, coğrafyası veya İslam medeniyeti tarihi dersleri mutlaka müfredata eklenmesi şarttır." diye belirtti.

"Müslümanları ırkçılık ve milliyetçilik belasıyla parçalamışlardır"

İslam ümmetinin bölündüğünü, parçalandığını kaydeden Çelik, sözlerine şöyle devam etti: "Şu anda dünya üzerinde 57 İslam ülkesi 1,6 milyar nüfus ve coğrafya olarak da milyonlarca metrekare toprağa sahip bir Müslüman nüfus mevcuttur. Yakın zamana kadar, yani 20'nci yüzyıla kadar İslam ülkesi birkaç taneydi. Fakat şu anda çoğunun ismini bilmediğimiz 57'ye yakın ülkeye bölünmüş durumdayız. Her ne kadar '20'nci yüzyılda sömürgecilik sona erdi, Müslüman ülkeler bağımsızlıklarını kazandı' diye yeni ülkeler ortaya çıkmış ise de bu ülkelerde yöneticilik yapan ve Batı okullarında eğitim görmüş olan yöneticilerin Batı'ya olan bağlılıkları nedeniyle pek de bağımsız oldukları düşünülemez. 1'nci Dünya Savaşı başladığı döneme kadar Arabistan, Yemen, Afrika'nın büyük bir kısmı, Mısır, bu bölgelerin tamamı İslam bayrağı altında Osmanlı toprakları iken, bugün 20'ye yakın yeni ülke kurularak ve neredeyse her bir aile, aşirete, kavme bir devlet kurdurularak Müslümanları ırkçılık ve milliyetçilik belasıyla parçalamışlardır."

"Dünya Müslümanlarını birbirinden haberdar edecek bir iletişim mekanizma yok"

Parçalanan İslam coğrafyasının Batılılar tarafından sömürgeleştiğini belirten Çelik, şunları ifade etti: "1920'li yıllara kadar Lübnan, Suriye ve Irak gibi ülkeler yoktu. Başta İngilizler olmak üzere Batılılar kendi sömürgelerine olan bakışlarından dolayı dünyayı kendilerine göre konumlandırdı. İslam dünyasını; Yakındoğu (Anadolu, Balkanlar), Uzakdoğu (Hindistan, Çin, Japonya) ve Ortadoğu (Mezopotamya, İran, Irak, Mısır, Filistin) dizayn edip kullanmaya başladılar. Bugün coğrafi olarak kullandığımız terimler, coğrafi olarak isimlendirilen bölgeler tamamen Büyük Britanya Krallığının sömürge imparatorluğuyla ilgili olan kavramlardır. Oysa tarihte buraların tamamı İslam medeniyetinin hüküm sürdüğü topraklardı. Bugün Uzakdoğu'da Arakan, Moro, Eritre veya Afrika'da Somali, Nijerya gibi nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman olan ülkelerdi. Şİmdi bunların nerede olduğunu, hangi coğrafyada kaldığını, ne tür sorunlarının olduğunu, durumların ne olduğunu bilmiyoruz. Bunları bize bildirecek, bizi haberdar edecek veya onları bizden haberdar edecek bir sistemimiz, bir iletişim mekanizmamız yok. Bu Müslüman kardeşlerimiz bilinçli bir şekilde uzun süre yürütülen sömürgeci politikalarla birbirinden uzaklaştırılmıştır."

"Müslüman nüfusunun yüzde 60'ı Asya kıtasında yaşıyor"

Çelik, "İslam Dünyasının şu anki coğrafi durumu zaman içinde şekillenirken Müslümanların dünya medeniyetine yön verdiği ve güçlü oldukları dönemlerde İslamiyet önce Arabistan, daha sonra Asya, Avrupa ve Afrika kıtasına yayılmıştır. Bugün Müslüman nüfusunun yüzde 60'ı Asya (Hindistan, Çin, Rusya, Pakistan, Afganistan, Bangladeş, Endonezya, Myanmar, Kırgızistan ve Türkmenistan gibi ülkelerin önemli kısmı veya azınlık şeklinde de olsa Müslümanlar yaşamaktadırlar) kıtasında yaşamaktadır." dedi.

Batılılar tarafından Müslümanlara yönelik çok büyük algı operasyonlarının da yapıldığını belirten Çelik, "Son dönemlerde Budist Myanmar Hükümetinin Arakanlı Müslümanlara reva gördüğü, dünya tarihinde eşi benzeri olamayan işkence ve baskıların basına yansımasıyla orada Müslümanların varlığını fark etmiş olduk. Belki şu an da dünyanın birçok yerinde Afrika ve Asya derinliklerinde Müslüman oldukları halde onlardan haberdar olmadığımız birçok Müslüman topluluk vardır. Rusya Federasyonuna bağlı Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu onlarca özerk bölge var. Asya'da onlarca Müslüman ülke vardır. 1,6 milyar nüfusun yüzde 60'ı Asya kıtasında olmasına rağmen sanki Müslümanlar sadece Mezopotamya ve Ortadoğu bölgesinde varmış gibi bir algı oluşturuluyor. Bir Müslüman'ın dünyadaki diğer Müslümanlardan haberdar olmaması, ne tür sorunlarla karşılaştığını bilmemesi Batının işine geliyor." diye konuştu.

"Kardeşimiz olan Müslüman ülkeleri daha iyi tanımamız gerekiyor"

15 Temmuz'da kimin dost, kimin de düşman olduğunun görüldüğünü anlatan Çelik, "15 Temmuz darbe girişimi gecesinde kimlerin bizim için ağladığını, kimlerin bizim için dua ettiğini, kimlerin sabaha kadar uykusuz kaldığını yeni fark ettik. Kimlerin de sevinç gösterileri yapmak için beklediklerini, 'Türkiye'de darbe gerçekleşir de eğleniriz' diye Batı başkentlerinde, İstanbul İstiklal Caddesi ve Bağdat Caddesinde laik, Kemalist ve ulusalcı kesimlerin darbenin başarılı olmasını beklediklerini gördük. Bunların Avrupa başkentleri ile beraber sevinç gösterileri yapmak için beklediklerini de biliyoruz. İslam ülkelerinin başkentlerinde, sokaklarında Mekke, Medine, Malezya, Pakistan, Kabil, Kahire, Cezayir, Tunus ve Fas gibi Müslüman memleketlerde sabaha kadar gözyaşı döküp bizim için dua ettiklerini biliyoruz. Bununla kimin dost, kimin düşman olduğunu öğrenmiş olduk. Dolayısıyla dostumuz ve kardeşimiz olan Müslüman ülkeleri daha iyi tanımamız gerekiyor. Gençlerimize bunları daha iyi tanıtmamız gerekiyor. Düşmemizi, ayaklar altında ezilmemizi bekleyen Batı'nın ne kadar gaddar olduğunu ne kadar emperyalist ve sömürgeci olduklarını bilmemiz gerekir." dedi.

2050 yılından sonra 2070 ve 2100'e doğru Müslüman nüfusun Hristiyan nüfusa yetişeceği ve Hristiyan nüfusunu geçeceğinin tahmin edildiğini sözlerine ekleyen Çelik, "Bu da Batılıları çok ciddi bir şekilde korkutmaktadır. Son dönemlerde Batıda İslam'a karşı gerek kültürel anlamda, gerekse İslam dünyasında fiili saldırıların nedeni budur. 'İslamiyet'in ve Müslümanların sayısının önünü nasıl keseriz' diye her acıdan dünyanın tam merkezine yerleşmiş, Müslümanların bu avantajlarından yararlanamaması Müslümanların ne kadar geri kaldığını göstermektedir. Dünya haritasını Müslüman coğrafyayı merkeze getirerek tekrar dizayn edilmesi gerekmektedir. Bu şekildeki bir haritada genellikle Avrupa ve Amerika kıtaları Rusya, Çin ve Hindistan gibi gayri Müslim coğrafyalar daha çok göze batmaktadır. Müslümanlar daha çok aşağıda dağınık bir şekilde küçük devletçikler halinde gösterilerek psikolojik olarak Müslüman nesillerin geri kalması sağlanmıştır. Oysa su yolları, sıcak denizler, enerji hatları ve ticaret yolları üç kıtanın birleştiği nokta olan İslam coğrafyası her açıdan en avantajlı bölge olmasına rağmen haritalarla oynanarak eğitim müfredatında sanki her şeyin kaynağı Batıymış gibi gösterilerek aldatılıyoruz. Bu aldatmacaya bir son vermek lazımdır. İslam coğrafyasını dünya merkezine alacak haritalar tekrar dizayn edilmesi gerekmektedir." ifadelerini kullandı.

"Öncelikle Müslümanların birbirini anlayabileceği ve birbirleriyle iletişim kurabileceği ortak bir dile ihtiyaç vardır." diyen Çelik, son olarak şunları söyledi:

"Yüce Allah'ın kitabının dili olan Arapça ortak dil olmalıdır. Türkiye gibi nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede Arapça sadece seçmeli ders olarak okutuluyor. Arapçanın bilinmiyor olması bizi İslam ülkeleriyle, İslam coğrafyasıyla koparmış oluyor. Diğer taraftan halifelik kurumunun olmaması, halifelik gibi tüm Müslümanları bir arada tutan, Müslümanlara şemsiye görevini yerine getiren ve Müslümanlara önderlik edecek bir kurumun dünya emperyalistlerinin öncüsü olan İngilizler tarafından bilinçli olarak 1924 yılında kaldırılmasıyla Müslümanlar başsız kaldılar. Halifelik kurumunun bir an önce tekrar tesis edilmesi ve Müslümanların tekrar halifelik şemsiyesi adı altında ortak bir dille ve ortak bir kaygı ile bir araya gelmeleri şarttır."