"OHAL Avukatlara Baskıyı Arttırdı"

Merkezi Diyarbakır'da bulunan Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı tarafından hazırlanan, OHAL döneminin avukatlar üzerindeki etkisi ile ilgili raporda, Türkiye'de özellikle OHAL ve sonrasında avukatlar üzerindeki baskı ve avukatlık mesleğine yönelik müdahalelerin arttığına dikkat çekildi

Merkezi Diyarbakır’da bulunan Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı tarafından 15 aylık bir çalışmayla hazırlanan, OHAL döneminin avukatlar üzerindeki etkisi ile ilgili raporda, Türkiye’de özellikle OHAL ve sonrasında avukatlar üzerindeki baskı ve avukatlık mesleğine yönelik müdahalelerin arttığına dikkat çekildi.

“Ruhsatsız Avukatlar; Olağanüstü Halden Sonra Avukatlık Mesleğine Yönelik Baskılar ve Avukatlık Mesleğine Kabul Edilmeyen Kişiler” başlıklı rapor 59 avukatın dosyaları ve bazı yargı kararları incelenerek hazırlandı. Raporun önsözünü yazan Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı Başkanı Türkan Elçi, 15 Temmuz darbe girişiminin hukuk alanında zayıflamayı beraber getirdiğini söyledi. Elçi, “15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsü de siyasetin hukukla ‘şah- mat’ ilişkisi kurabileceği bir zemin yaratmıştır. Siyasetin lehine fakat hukukun aleyhine gelişen bu son durum, zikredildiği üzere pek çok alanda olduğu gibi hukuk alanında da zayıflamayı beraberinde getirmiştir. Bu zayıflamanın en önemli sonucu da avukatların avukatlık mesleğini yapma ve çalışma hürriyetlerinin kısıtlanmasıyla ve parlamenter işleyişin de sekteye uğramasıyla sonuçlanan, istisna halini olağanlaştırmayı doğuran Kanun Hükmünde Kararname (KHK) rejiminin günlük hayatta hissedilir düzeyde ihlal doğuran yönleri olmuştur” dedi.

“OHAL avukatlara baskıyı artırdı”

Raporda, darbe girişiminin ardından avukatlar üzerindeki baskı ve avukatlık mesleğine yönelik müdahaleler arttığına dikkat çekildi. Raporun sonuç bölümünde yer verilen bazı tespitler şöyle;

- Avukatlar mesleki faaliyetleri nedeniyle hedef gösterme, soruşturma ve kovuşturmalar, gözaltı ve tutukluluk, hapis cezaları ile ciddi bir yargı tacizine maruz kalmaktadır. Bu yargı tacizi avukatlar üzerinde caydırıcı bir etki yaratmakta ve sadece avukatların haklarını değil, müvekkillerinin haklarını da etkilemektedir. Bu baskı ve müdahale araçlarından biri de hakkında soruşturma ya da kovuşturma bulunan kişilerin veya KHK ile ihraç edilmiş kişilerin avukatlık stajı yapmaktan veya baro levhasına kaydolmaktan alıkonulmasıdır.

-Hakkında kovuşturma bulunan kişilere ruhsat verilmemesine kanuni dayanak olarak, Avukatlık Kanunu’nun 5/1-a maddesinde düzenlenen avukatlığa kabule engel haller ve 5/3 maddesinde düzenlenen barolara kovuşturma sonuna kadar ruhsat başvurusunu bekletmeye karar verebilme yetkisi gösterilmektedir. Avukatlık Kanunu’nun 5. maddesinin bu şekilde yorumlanması ve uygulanması, baroların takdir yetkisini ve özellikle mesleğe kabulde sahip olmaları gereken özerkliği göz ardı etmekte, masumiyet karinesine de aykırı olarak avukat adaylarının haklarını ölçüsüz biçimde kısıtlamaktadır.

-KHK ile ihraç edilmiş kişiler bakımından ise, ihraç edilmiş kişilerin bir daha kamu hizmetinde görev alamayacağına dair KHK hükmü yasal dayanak gösterilmektedir. Kişiler hakkında yürütülen soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığına veya kovuşturma sonucu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve hatta kişinin beraat etmesine karar verilse dahi, Adalet Bakanlığı ve idare mahkemeleri ihraç edilmiş kişilerin avukatlık yapmasının mümkün olmadığını savunmaktadır. Bu durum, KHK’lerin sebep olduğu, ömür boyu hak mahrumiyeti doğuran ve kişileri sivil ölüme mahkûm eden hak ihlallerinden biridir.

-Bir kişinin staj listesine ya da baro levhasına kaydolamaması veya barodan atılması, o kişi ve yakınları üzerinde çok ağır ve ciddi psikolojik, sosyal ve ekonomik etkilere sebep olmakta ve bu kişinin Anayasa ve AİHS’de güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, özel hayata saygı hakkı, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Bu müdahalenin kanuni dayanağının AİHM içtihadına uygun bir kanuni dayanak olup olmadığı da tartışmalıdır.

-Hakkında henüz sonuçlanmamış soruşturma veya kovuşturma bulunan ya da hakkında kovuşturmaya yer olmadığı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya beraat kararı verilmiş kişilerin staj listesi veya baro levhasına kaydolamaması masumiyet karinesine de aykırıdır. Bu kısıtlamanın süresinin belirsiz olması müdahaleyi daha da ölçüsüz kılmaktadır. Özellikle KHK ile ihraç edilmiş kişilerin, haklarında hiçbir mahkumiyet kararı olmaksızın, idari nitelikte bir değerlendirme ile ömür boyu avukatlık yapmaktan men edilmesi kabul edilebilir değildir.

-Özellikle genç avukat adaylarının çoğu üniversitede katıldıkları barışçıl eylemler nedeniyle, terör örgütü propagandası veya terör örgütü üyeliği suçlarından soruşturma ve kovuşturma altındadır. KHK ile ihraç edilmiş olan Barış için Akademisyenler de Anayasa Mahkemesi’nin de tespit ettiği üzere ifade özgürlüğü kapsamında olan bir bildiriye imza attıkları için yargılanmış ve beraat etmişlerdir. Buna karşın akademisyenler ruhsatlarını alamamış, kimi avukatlık stajına dahi başlayamamıştır. Kişilerin staj listesine veya baro levhasına kaydının engellenmesi, çalışma hayatına ve dolayısıyla özel hayata saygı hakkına da müdahale teşkil etmektedir. Avukatlık yapamayan kişiler başka işler bulmakta da zorlanmakta, buldukları işlerde ise ancak düşük ücretlere çalışabilmektedir. Bu durum KHK ile ihraç edildiği için ‘fişlenen’ kişiler bakımından özellikle ağırdır.

-Kişilerin avukatlık mesleğini icra edememeleri mülkiyet haklarını da etkilemektedir. Baronun kararıyla levhaya yazılan, avukatlık yapmaya başlayan, belli bir müvekkil çevresi edinen kişiler, Adalet Bakanlığı’nın açtığı iptal davasıyla ruhsatlarını kaybettiklerinde ciddi bir ekonomik kayıp da yaşamaktadırlar.

-Bu raporun yazılmasına yol açan hak ihlalleri de raporda yazılan hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çözüm de siyasidir. Zira kişilerin KHK ile ihraç edildikleri ya da haklarında soruşturma veya kovuşturma olduğu gerekçesiyle avukatlık mesleğine kabul edilmemeleri, yıllardır avukatlık mesleğine ve avukatlara yönelik var olan, ancak OHAL’le birlikte daha da artan baskıların ve müdahalelerin son halkasıdır ve ülkede muhaliflere ve insan hakları savunucularına yönelik artan baskılardan ve müdahalelerden bağımsız değildir.

-Daha önce neredeyse hiç kullanılmayan Avukatlık Kanunu’nun 5. maddesinin darbe girişiminin ardından bu kadar sık ve yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanması, artan baskıların bir parçasıdır.

-Kanun ve uluslararası insan hakları hukuku belgeleri, bu konuda yetkiyi ve takdiri barolara ve TBB’ye bırakmaktayken, uygulamada Adalet Bakanlığı son karar merciine dönüşmüştür.

“Avukatlara baskıya son verin”

Raporun öneriler bölümünde ise Hükümet, TBMM, Adalet Bakanlığı, Barolara ve Türkiye Barolar Birliği, sivil toplum kuruluşları ve avukat örgütleriyle uluslararası insan hakları ve avukat örgütlerine çağrı yapıldı. Hükümet ve TBMM’ye, “KHK’lerden doğan hak mahrumiyetleri giderilmeli, dayanaksız biçimde kamudan ihraç edilmiş olan kişiler görevlerine iade edilmeli ve bu süreçte yaşanan hak kayıpları tazmin edilmeli, ifade özgürlüğünü veya toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü kullanan kişiler soruşturma ve kovuşturmalara maruz bırakılmamalı, Türkiye’de avukatlara, avukat örgütlerine ve barolara yönelik artan baskı ve yargı tacizine son verilmesi için gereken adımlar atılmalı, avukatlık stajına başlamasına ve avukat olabilmelerine karar verme sürecinden Adalet Bakanlığı çıkartılmalı, bu konuda yetki yalnızca barolara ve TBB’ye verilmeli, avukatlık yapmaktan hukuka aykırı bir şekilde men edilen kişilerin kazanç kayıpları, manevi zarar, hukuki yardım ve psikolojik ve sosyal hizmetler için gerekli olan giderler dahil olmak üzere uğradıkları tüm zararlar tazmin edilmelidir” önerilerine yer verildi.

Raporda Adalet Bakanlığı’na yapılan çağrıda, “KHK ile ihraç edilen, haklarında soruşturma ve kovuşturma başlatılan, beraat eden ya da hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen kişilerin staj ve baro levhasına yazılma taleplerine olumsuz görüş bildirmekten ve avukatlık yapmalarının engellenmesi amacıyla idari işlemin yürütmesini durdurma ve iptal talebiyle dava açmaktan vazgeçilmelidir” denildi.

Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne staj başvurusunda ve baro levhasına yazılma talebinde bulunan kişilere yönelik güvenlik soruşturmasına son verilmesi çağrısı yapılan raporda, “Anayasa ve AİHS’de güvence altına alınan bir hak ve özgürlüğün kullanımı nedeniyle açılan soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili olarak bekletme kararı verilmemeli, TBB, bu dosyalarda Adalet Bakanlığı tarafından verilen olumsuz görüşe direnmeli ve Adalet Bakanlığı dava açma, idari yargının işlemin yürütmesini durdurup iptaline karar verme ve yüksek miktarda yargılama gideri ödeme ihtimallerine rağmen ilkeler doğrultusunda karar vermeli” görüşüne yer verildi.

Raporda, sivil toplum kuruluşları ve avukat örgütlerine Türkiye’de avukatlara, avukat örgütlerine ve barolara yönelik baskı davalarının izlenmesi tavsiye edilirken, “Mesleğe yeni başlayan genç avukatların baro levhalarından silinmeleri halinde ekonomik ve psikolojik olarak en az şekilde etkilenmeleri amacıyla dayanışma ağları kurulmalıdır” denildi.

Raporun “Uluslararası İnsan Hakları ve Avukat Örgütlerine Öneriler” bölümünde ise şu tavsiyeye yer verildi; “Türkiye’de avukatlık mesleğine yönelik artan müdahaleler, başta Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği olmak üzere, Türkiye ile olan ikili ilişkilerde ve Türkiye ile ilgili diyalog ve müzakereler sırasında dile getirilmeli.”