Seher
Selahattin Demirtaş'ın Seher adlı kitabının ilgili yayınevi tarafından fırsatçılıkla kullanmasını ve TUYAP fuarında bazı şöhretli yazarların yanında şöhret olma umuduyla kaynak olmayı becerenlerin bulunmasıyla imza günü düzenlenmesi doğru bir davranış olarak görmüyorum.
Söz konusu yayınevi eserin edebi yönünden değil, yazarının bir eş genel başkan olmasından kaynaklı ve Kürt insanının kitabı almasıyla çok para kazanmaktadır. Yazarın kazancı ise belli değildir.
Hapishane zengin olmanın yolu değildir. Hapishane bir davadan dolayı uğruna yatılan ilkelerin naif yeridir. Bu konu kimse tarafından nedense eleştirilmiyor. Hapishanelerde savunma ya da siyasi içerikli teorik kitaplar tabii ki yazılabilir. Roman, şiir ya da öykü de? Ama burada durum değişmiştir.
Tek bir örnek vereceğim: Abdullah Öcalan PKK lideri olmasına karşın hapishanede yazdığı kitaplar kitapçı vitrinlerinde öyle aylarca kalırdı, öyle bir günde 2.,3.,4.,5. baskısı yapılmadı hiç. Üstelik o kitaplar teorik ve siyasi kitaplardı. Birçok ülkede birçok dilde yayınlanmışlardır.
Bu tür itirazları sonunda sadece ben yapıyorum. Ben bu kadar saf mıyım? Selahattin Demirtaş'ı twitter hesabından ikaz etmiştim. (Yapacağınız öneri eleştiriler bana ulaşacak diye de bir notu vardı) Twitter' üzerinden, 'Sen bir siyasetçisin ve Kürt sorununu dava edinmiş bir partinin eşbakanısın. Gerçek durum sana yalakalık yapmak isteyenler tarafından söylenmeyebilir.
Ama bir dost olarak uyarıyorum. Bu iş edebiyattan çok akçeli bir işe dönüşmüştür. Adınız üzerinden sözde edebiyat eleştirisi yapanları (hiç eleştiri yapmıyorlar, sadece övgüler düzüyorlar), imza günü, söyleşi gibi, etkinliklere engel olun. Burada zarar gören siz olmuyorsunuz. Asıl zarar gören Kürt halkı oluyor.' şeklinde uyarmıştım. Ama nedense bu akçeli işler son sürat devam ediyor.
Çok yazık! Ben böyle bilirim. Takdir kendisinindir. Saygıyla.