Serok Barzani Zaho Bağımsızlık Mitingi Konuşması

Barzani Haberleri - ZERnews: Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani bugün Zaho - Zaxo Kenti'nde Kürdistan Bağımsızlık Referandumu'da konuştu.

Başkan Barzani'nin konuşması şöyle:



"
Merhamet sahibi ve bağışlayıcı Allah'ın adıyla.

Herşeyden önce  bu futbol stadınızı kutluyorum, buraya ilk gelişimdir bu.

İnşallah Kürdistan'ın tüm şehir ve yerleşim yerlerinde hep ilerleme, gelişme ve modernleşme içinde olacağını göreceğiz.

Değerli kardeşlerim ben Zaho'ya size "Kürdistan'ın bağımsızlığı için oy verin" demeye gelmedim. Çünkü birisinin gelip size bunu söylemesine gerek duymuyorsunuz.

Sadece Zaho'nun havasını solumak ve tekrar şarz olmak için geldim.

Bugün hepimiz için önemli konu referandumdur. Referandum kararı bir kişinin, partinin yada tarafın değildir.

Kürdistan'ın temsilcileri yani partileri 7 Haziran 2017'de mertçe birlikte bir karar verdi. 25 Eylül'de de Kürdistan halkı sandık başına gidecek ve kaderini tayin edecek.

Neden bu karar alındı?

Diğer bütün yollar denendi başarısız olundu, onun için bu karar alındı. Anayasa ayaklar altına alındı, ortaklık kalmadı, anlaşma kalmadı, ölçü kalmadı...

Sonunda siyasi çoğunluğun kararlarına kaldı işimiz. Siyasi çoğunluğun 3 kirli, karanlık örneğini gördük;

Bir tanesi; Peşmerge'nin Irak'ın savunma gücü olmasının yasallaştırılması gerekiyordu. 10 yıldır Irak Parlamentosunun bu kararı geçirmesini bekledik. Peşmerge'nin silah payı ve bütçesini vermemek için bütün el uzatmalarımıza rağmen onaylamadılar. Ancak Haşdi Şabi yasasını 2 saatte onayladılar, milyarlarca para, silah ve bombayı onlara sundular. Siyasi çoğunluk budur. İşte budur siyasal çoğunluğun kararı.

Dün parlamentoyu toplayıp Kürdistan Halkı'nın temel hakkına karşıt karar çıkardılar.

Bugün de siyasi çoğunluk bir karar çıkararak; Ulusal ve vatani duruş sergileyen Kerkük Valisi'ni görevden almak istediler.

İşte budur onların bahsettiği siyasi çoğunluk kararı.

Eğer ellerinden gelse vallahi Kürdistan halkının elindeki tek bir kazanımı bile bırakmayacaklardır; ellerinden alacaklar.

Kıymetliler!

Referandum bir hedef değil araçtır. Amaç şudur ki kendi kaderimizi tayin edeceğiz. Artık Cezayir, Skyes-Picot, Lozan v.s. bizim kaderimiz olmayacaktır.

Biz Kürdistan halkının kendi kaderini tayin etmemiz gerekiyor.

Biz 2003 yılı sonrasında Bağdat'a saf ve temiz bir yürekle gittik. Ancak onlar bize kirli hesaplarla karşılık verdi. Kürdistan Halkı'nın bütçesini kestikleri zaman, o da Kürdistan halkına yapılan bir Enfal (Soykırım)'dı.

Bugün buraya sizinle buluşmaya geldiğimde Sihela'da ABD Başkanı'nın temsilcisi, ABD'nin Irak Büyükelçisi, İngiltere Büyükelçisi, BM Genel Sekreteri Temsilcisi ile 3-4 saat müzakere yaptık.

Onların önerileri vardı, düşünceleri vardı; dinledik. Bizim de düşüncelerimiz, duruşumuz vardı, anlattık.

Tabi onların yaklaşımı bellidir: 'Kürdistan halkının haklarından yanayız, ancak bizim düşüncemize göre; şu an referandum zamanı değildir, sorunların çıkmasını istemiyoruz' dediler.

Daha ne sorunlar çıkabilir ki?! Daha ne olacak. Biz de onlara dedik ki "Eğer daha iyi bir alternatif varsa halkımız razı olacak. Ancak alternatif yoksa biz referandumumuzu yapacağız. Ne olursa olsun!" dedik.

Bizler müzakerelerimize devam edeceğiz hatta BM Güvenlik Müsteşarı uzaktan bağlandı.

Biz onlarla görüşeceğiz, eğer daha iyi bir alternatif sunarlarsa o zaman Kürt siyasi organları kararını verecektir.

Yok eğer hedef sadece referandumu ertelemekse, referandum ertelenmeyecektir.

Değerli kardeşlerim, mesele iradedir. Eğer irademiz kuvvetliyse, gerekli bedeli ödemeye hazırsak, öyle inanıyorum ve hiç şüphem yok ki bağımsızlık kesindir ve elde edilecektir.

Kimse gelip bize bağımsızlığı hediye etmez, hiç kimse de gelip bizim için sorun yaşamak istemez. Bizim kendi hakkımızı koparmamız lazım. Eğer bağımsızlık kararını verdiysek, bütün gelişmeyelere hazır olacağız. İnanın ki eğer Kürdistan'daki şimdiki durumun kalıcı olacağını bilseydik, belki hiç bir şey demeyebilirdik. Eğer şimdiki egemenler kendilerinde yeterli gücü görürse bu elimizdekini de alacaklardır.

Şimdi onlar Anayasayı hatırlayacaklar, "Bu anayasaya aykırı" diyecekeler. Tamam da, bu Anayasa hep vardı. 2005 yılında hatırladığınız Anayasayı sonra unuttunuz. Unuttuğunuz Anayasa fırkasını size hatırlatayım "İsteğe bağlı bir birliktelik esastır" diyor. Biz 2003 yılından sonra kendi isteğimizle Bağdat'a gittik. Temiz bir niyet, saf bir yürekle "ortak yaşamın olduğu bir Irak'ı inşa etmek için bu bir fırsattır" dedik.

Federal, demokratik bir Irak...

Ancak ne yazık ki, ortağımız sandıklarımız vefasızlık yaptı.

Şimdi pratik olarak demokratik, federal bir Irakla baş başa değiliz. Şimdi dini mezhebçi bir Hükümet Irak'ı yönetiyor (ZER.news-not: Irak Hükümeti radikal Şii Mezhepçi'dir). Bu kabul edilemez. Başkası kabul etse de biz kabul etmek zorunda değiliz. İşte bizimki de isteğe bağlıdır. Bizde isteğimizle gittik iki kardeş, iki ortak olmak istedik, olmadı.

Hatta normal iki kardeş anlaşamayınca evlerini ayırıyor.

Yüzyıldır onlarla "kardeşlik, Irak'ın birliği" söylemleri altında yaşıyoruz. Ancak herkes biliyor ki bu yüzyıl boyunca ne onlar rahat yüzü gördü, nede biz. Hep savaş ve kan gördük.

Acaba hangisi daha iyi?

Başka bir çözüm bulup iki iyi komşu, dost, kardeş ve bir birine yardımcı mı? Yoksa "Tek vatan ve birlik" adı altında hep savaş ve sorunla yaşayarak ne onların ne de bizim faydalı ve güzel bir gün görmemesi mi?

Bu nasıl bir akıl!?

Şimdi söylüyorum 2003'te Irak'a gitmekle (Iraklı olmayı Kabul etmekle) hata yaptık. Ancak giden geri gelmez, geleceği düşünmemiz lazım. Benim gördüğüm gelecek Bağdat ile biririni tamamlayan iki iyi komşu olmamızdır.

Gün be gün Irak parlamentosu daha kötü daha karanlık adımlar atıyor. Irak parlementosunun bu yaptıkları diyaloğa, çözüme hiç bir yol bırakmadı.

İşte siyasi çoğunluk budur her istediklerini yasa adlı bir boya sürüp parlamento adına bize dayatmak!

Bu 2003'teki birlikteliğimize, o anayasaya  aykırıdır. Biz bu siyaseti kabul etmeye mecbur değiliz.

Çok ilgiçtir ki; Bir millet temel hakkını talep ettiğinde "Bu suçtur, yasal değildir" deniliyor. Ancak bir millete Enfal (Soykırım) yapmak, kimyasal soykırıma uğratmak, yuvalarını yıkmak, rızkını kesmek suç ve yasa dışı görülmüyor...

Bir insan için en önemli sıfat vefadır. Şimdi Bağdat'ta ortaya çıkan bazı dili uzun şahısların halen karnında Kürdistan'ın ekmeği suyu midelerinde duruyor. Bir kaç gün önce, televizyon izliyordum. Arap bir beyefendi... Kürtlerden hiç bir zarar görmemiş biriydi. Arap olup olmadığını da bilemiyorum. Bir Kürt kardeşimizle tartışıyordu. Maalesef o Kürt kardeşimizin Arapçası iyi değildi. Çok edepsizce tüm mantık kurallarında uzak Kürt'de "Siz kimsiniz? Siz nesiniz?" dedi ve ileri gitti.

Tabi böyle bir insanın konuşmasının hiç bir kıymeti yoktur. Ancak bu bir Kültür oluyor. Tabii öyle kişiler ve onun gibileri için cevap şudur:

Biz Kürdistan halkıyız, biz yüzyıldır yok etmeye çalıştığınızız, biz Enfal'e uğrattığınız, bis kimyasal soykırıma uğrattığınızız, jenoside uğrattığınızız. Köylerimiz ve kentlerimizi viran ettiniz. Ancak siz başınıza geldiğinde, siz Kürdistan halkına sığındınız, biz sizi barındırdık, size değer verdik. Biz oyuz!

Kürde "Biz 10 bin yıllık tarihin sahibiyiz, biz binlerce yıllık Sümer kültürünün sahibiyiz. Bu binlerce yıllık kültürünüzün sonucu: Mafya kanunlarına bile sahip değilsiniz. Bu mudur sizin övündüğünüz?

Siz şusunuz: Peygamber torununun kafasını kesenlersiniz! Kürdistan halkı Peygamber torunun kafasını kesmedi.

Biz dünyanın en büyük terör örgütünü yenen Peşmerge'nin sahibi olan bir halkız ki dünyada yankılandı. Biz o Peşmerge'nin sahibiyiz.

Biliyoruz ki vicdan sahibi çok Arap kardeşimiz kültürü benimsemiyor, bu düşünceleri tanımıyor. Bu şu dün açlıktan ağzı kokan ancak bugün tok olanlar malum kişilerin kültürüdür.

Tabi biz kimseyi tehdit etmiyoruz, tek bir kişinin kanının dökülmesi bizi çok üzüyor.

Ancak tüm taraflara mesajımız şudur: Kürdistan halkına zulüm, baskı yapmak isteyenler varsa, işte meydan kendilerini denesinler.

Şimdi değerli kardeşlerim;

Bizim önümüzde iki yol var ya bağımsızlık yada esaret. Kürdistan halkının, peşmergenin döktüğü kan, ödediği bedeller 10 bağımsızlığa yeter. Onur sahibi hiç kimse esareti kabul etmez.

Değer kardeşlerim, başkalarının tehditleri halkımızın kültürünü yok edemez. Bizim kardeşlik esası üzerinde devam etmemiz lazım. Kürt, Arap, Türkmen, Keldani, Türkmen, Asuri, Süryani, Ermeni... Dini olarak da kardeş kalmamız lazım; Müslüman, Hıristiyan, Ezidi, bütün din ve mezhepler...

Hiç bir şekilde hiç kimseye saygısızlık yapılamaz, başkasının bayrağı yakılamaz. Bayrak yapmak bizim ahlakımıza aykırıdır, sizden böyle şeylerin yapılmasına izin vermeyin.

Komşularla 25 yıldır dost olduğumuzu, istikrar kaynağı olduğumuzu gösterdik. İradeniz güçlü olsun hiç şüpheniz olmasın ki gelecek bizdir. Sadece siz güzel Zaho halkının iradesi biz tüm Kürdistan'a yeter.

Son olarak büyük şair Melaye Ciziri'nin bir şiirine yer vereceğim. Uzun bir şiirdir ancak sonunu söylüyorum.
...

Büyük şairimiz Melayê Ciziri şöyle demiştir:

Piştê nadîn du hezar xencer û tîr û rim û xişt
Geri dönmeyiz ikibin darbe hançer, ok ve mızrak yesek de 
 Me serî daniye rê û bi Xudê bestiye pişt"
Baş koymuşuz bu yola ve Allah'a dayamışız sırtımızı

Biz O'na da sırtımızı dayadık...

Tüm şehitlerimizin ruhuna binlerce selam olsun, Kahramana Peşmerge'ye selam olsun. Zaho'nun aziz, kıymetli halkına en içten duygularımla selam olsun.

YAŞASIN KÜRT VE KÜRDİSTAN"