SİYASET TAPINAĞINDAKİ ŞEYTAN: AHLÂK

Modern Müslüman toplumlarda siyasal ahlakın İslamî bir üslup ile formüle edilememesi büyük 'boşluk'lar meydana getirdi. İslamî bir üsluptan kastımız Kuran'da yer alan ilke ve kavramların ahlakî bağlayıcılıklarının siyasal atmosferdeki yer edinişleridir. Ki Allah'ı kabul edip ahiretin varlığını sert bir şekilde reddeden müşriklerin inkâr psikolojileri de ölümden sonraki süreç yani ahiretin kendi eylemlerinin ahlakiliğini sorgulamasına dayanıyor. Aynı atakla kurnaz Müslüman siyasetçiler de 'boşluk'lardan meydana gelen/gelecek problemleri şu şekilde çözmeye çalıştılar: İslamî bir retoriğin pragmatist ve makyavelist felsefe ile ilişkisinden doğan sözüm ona demokratik muhafazakârlık anlayışı halkı altın nesil, Asım'ın nesli, Osmanlı cedleri veya asr-ı saadet atmosferlerine intikal etti. Değişimin (ki geçmişe yolculuk hiç sorgulanmadı!) zihinsel değil, romantik olması ise politik zeminin en büyük zaferi oldu. Bu kazanım(?) Hakikat anlamında ise felçli bir toplumun doğumu demekti elbette. Ulema ya da entelektüel eksenin bu romantik dogmatizmin sarhoşluğuna teslim olmayıp gerçeği dile getirmeleri gerekirken, ne yazık ki bu zeminin fikrî işçiliğini üslendiler.

Hayalet olan bu hilenin farkına varan farklı konum ve bakışlara sahip yazarlardan bazı derlemeleri aşağı aldım. Müslüman olan ve olmayan, sonradan Müslüman olan, sufi ya da rasyonalist, Şii veya Sünni ve İslam'a çok farklı açıdan katkılar sunan âlim ve filozof kimliklerdir bunlar. Onların dile getirdiği kaygıların bizdeki kaygısızlığı, kaygan ve kaypak kimlikleri lider yaptı toplumlarımızda. . .

''Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır. Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.''[1]

''İslam'da din siyaset ayrımı yoktur'' sloganını dillerinden düşürmeyenler (dini partiler), İslamî değerlerin siyaset yoluyla gerçekleştirilmesini değil, geleneksel İslam'ın kendi siyasî geleceklerini garanti etmesini arzu etmektedirler. Bu da din konusunda duyulan kötümserliğe güç katmaktadır.''[2]

''Yeni İlahiyat (dindarlar kast.), ilk görevini, -başta moral (manevi)- reçeteler sunarken dünyevi kurumlarla uyuşmak olduğunu farz ediyor ve bunu yaparken de güç, rekabet, özgürlük ve kibre prim veriyor? İspanyol filozof Juan Donoso Cartes'in sertçe ifade ettiği gibi, 'Tanrıya tapınılmasını istiyorlar ama O'na itaat etmiyorlar.''[3]

''Doğudan batıya geniş İslam topraklarında minareler zahit Samiri'nin altın buzağısının boğazına dönmüş; hadis mahfilleri hemen her yerde sahte üretim merkezleri haline gelmişti. Kuran şirkin bayrağı; mescitler kötülük, zillet ve uyuşturma merkezleri; cemaat namazları, insanlardan hayvanlara benzeyen bir avam tabakası yetiştiren sistemin kurbanlık koyunlarının toplantısı?''[4]

''Günümüzün ağır/yapısal sorunlarından kaçmak, bunları gündeme getirmemek için kimi zaman Osmanlı romantizmini, kimi zaman Sünnilik asabiyetini, kimi zaman milliyetçi ihtirasları gündem konusu yapmak, dinin devletçi bir içerikle bütünleşmesini ve millileştirilmesini sağlamaya çalışmak, ?, Müslümanların ulus-devlet mukaddesleriyle bütünleştikleri gibi, büyük bir bilinç yıkımı içerinde bulunduklarını da gösterir.''[5]

''Öyleyse Pascal'in izinden giderek şöyle söyleyelim: Güce adalet kazandırmanın bir yolu her zaman bulunmuştur ama, adalete güç kazandırmanın bir yolunu bulmaya yaklaşan olmamıştır.''[6]

''Ne doğru düşünce iktidarın aleti olabilir; ne de iktidar, sonuna kadar doğru düşüncenin hizmetinde kalmaya razı olur.''[7]

''Allah'ım! Sana imanda bana mutlak bir itaat bağışla ki dünyada başkalarına mutlak bir isyanda olayım.''[8]


[1] Said Nursi, Mektubat, Zehra Yayıncılık, 2012, sy., 634.

[2] Fazlur Rahman, İslam, Ankara okulu yayınları, 2012, sy., 36.

[3] Tage Lindbom, Demokrasi Miti, İnsan Yayınları, 1998, sy., 114.

[4] Ali Şeriati, Dua, Fecr yayınları, 2012, sy., 77.

[5] Atasoy Müftüoğlu, Putlarını Kıramayan Kabileler, Mahya Yayınları, 2016, sy., 207-208.

[6] Jacques Rancière, Cahil Hoca, Metis Yayınları, 2015, sy., 92.

[7] Muhammed Esed, Mekke'ye Giden Yol, İnsan Yayınları, 2016, sy., 214.

[8] Ali Şeriati, Dua, Fecr yayınları, 2012, sy., 97.