Statükolaşan din ile fetih yapmak

Halen Batman'da ikamet eden, Khk ile görevinden alınan akademisyen Ömer Faruk Gergerlioğlu'dan son süreçle ilgili çok değerli bilgilerle donatılmış bir analiz yazısı

Statükolaşan din ile fetih yapmak

Afrin operasyonuyla önemli bir kampanya başlatıldı. Sanki bu kampanyayla 40 yıldır çözülemeyen Kürt meselesi çözülecek, içeride ve dışarıda tüm sorunlar halledilecek. Operasyon, klasik savaş enformasyon taktikleriyle yürütülüyor. Kimsenin konuşmaması için ifade özgürlüğünün en inanılmaz kısıtlamaları yapılıyor, "savaşa hayır" afişlerinin asılması engelleniyor, düşüncesini ifade edenler hemen cezalandırılıyor, gücü elinde tutanlar muhalefet edenlere inanılmaz tehditler savurmaktalar.
 Sanki dün bu ülkede "savaşa hayır" koalisyonlarına katılanlardan birisi de İslamcılar değildi. Şimdi çoğu şahin kesilmiş, "Diriliş Ertuğrul" filminin gerçeğini oynama hevesindeler. Sanki bu ülkede bir kısım İslamcılar meselenin operasyonlarla çözülemeyecek derinlikte olduğunu söylememişti. Sanki bu ülkede bir kısım İslamcılar sıkı bir devlet sopasından geçmemişti. Şimdi mehter marşları eşliğinde cihada çıktıklarını düşünüp, camilerde Fetih suresi okuyorlar. Gayret ettikleri şey ise statükonun devamından başka bir şey değil aslında.
 Dinin devletlerin siyasal bir aracı olarak kullanılması çok eski değil. Binlerce yıldır, hatta insanlık tarihi kadar eski bir vaka bu. İnsanların itibar ettiği bir anlayışın hakim güçlerin aracı hale getirilmesi çok garip değil, çünkü güçlünün en büyük arzusu gücünü en iyi pekiştirecek araçları kullanabilmesidir.
 Peygamberler tarihi de hep bunlarla doludur. Hz. İbrahim'in karşısına çıkan en büyük güç, aslında günün yaygın din anlayışı statükosuydu. Hz. İbrahim batıl bir anlayışla uyutulan, sömürülen insanlar ve Nemrut karşısında devrimci bir din anlayışıyla ayakta duruyor ve onları yeniyordu. Hz. Musa eski dini mitolojiyle kavmini ayartmaya çalışanları yenmenin, Firavun'u yenmekten daha zor olduğunu anlıyordu. Hz. İsa'nın karşısında da en büyük güç dini statükonun dayatmalarıydı.
 Din belki siyasi anlayışlara en büyük direnişi göstermişti ama devletin hizmetine girdiğinde en akıl almaz devlet uygulamalarını dinileştirmede kullanılmıştı.

Peygamberimiz Hz. Muhammed de Araplık için kimseye dua ettirmemisti, Veda hutbesinde adalet, eşitlik öğütlemişti ve ırkçılığın fenalığını anlatmıştı. O günün tüm ezilenleri yani köleler, kadınlar, fakirler, güçsüzler, şeref sahibi olanlar bu yüzden tüm baskılara rağmen dine yönelmişti. Ancak sonrasında Emeviler, Emevi soyunun üstünlüğü için dini çok kullanmıştı, ve sonrakiler, sonrakiler...Ümmet bu kadar geri gidişi nasıl gerçekleştirdi, tez konusu olmalı.


Hz. Muhammed ve devrimci arkadaşlarının en çok hakim zorlandığı, hakim dini anlayışlar statükosuysa, sonrasında iktidarı eline geçiren Emeviler'in yaptığı da bunun tam tersi olmuş ve statükolaşan İslam'ı iktidarın devamı için kullanmışlardır.
 Her dinde ve zamanda böyle olmuştur. Kilise iktidarın devamı için kullanılmış, din hakikaten toplumların afyonu olabilmiştir. Ama bu anlayış hangi din olursa olsun, gücün karşısında durma denen temel direğini unutmuş, piyasaya, çarşıya, geleneğe, statükoya yenilmiş dindir artık.
 Günümüzde de böyle.... 40 yıldır değişmedi, değişmez. 40 yıl önce bir taraftan gücü sarsılmasın diye başörtüsünü yasaklayan ama öbür tarafta gücüne din yoluyla boyun eğilsin, sorunlar hasıraltı edilsin diye uçaklardan ayet attırıldığını iyi biliriz. Şimdi farklı mı? Bu sefer camilerden Fetih sureleri...
 Bitirilecek bir sorun var mı? Hayır. Çünkü bu harekatlarda başarı kazanılsa bile Kürt meselesi dev cesametiyle içeride ve dışarıda büyümeye devam etmektedir. Neyi Fetih edeceksiniz, adalet ve barış yoluyla çözmeyi düşünmediğiniz Kürt meselesini mi fethedeceksiniz? Bu yaptığınızın düşündüğünüzün aksine adalet ve eşitlik isteyenleri dinden uzaklaştıracağınızın farkında değil misiniz?
 Peki öyleyse bu gayret niye? Bu kadar gayret.... milliyetçi bir din oluşturmak için kan ter içinde koşuşturmalar... Bilinsin ki tarih tekerrür etmektedir, statükolaşan din sorun çözücü değil, sorun üreten olmuştur. Ancak ve ancak adalet ve eşitlik gibi asli değerlerini hatırlayan devrimci bir din, statüko tarafından sömürülmekten kendisini kurtaracak ve toplumsal adaletin önünde bir engel olmaktan kurtulacaktır. Bu konudaki sorumluluk dindarlara düşmekte ve koru avuçlamanın önemi iyice ortaya çıkmaktadır.