Sürekli satılan, dağlardan başka dostu olmayan insanlar, Kürtlerin Tarihi
Yahoo News yazarı Melissa Rossi, Kürtlerin müttefiklerinin defalarca uğradığı tarihlerini yazdı.
"Suriye'nin kuzeydoğusundaki gökyüzü bu hafta dumanla kararıp, Türk savaş uçakları göreceli bir barış vahası olan bölgede top ateşleriyle eşliğinde bombardıman yaparken, dünya 36 milyon Kürdün zaten bildiği şeyi fark etti: Yaşadıkları müttefiklerinin onlara ilk ihaneti değildi. Bu defa, Amerika Birleşik Devletleri ihanet etmişti.
İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin yerli etnik bir halkı olan Kürtlerin tarihinde sürekli bir tema oldu. Başkan Trump’ın Pazar günü, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la konuştuktan sonra Pentagon veya Dışişleri Bakanlığı’na danışmadan aldığı karar, son ihanetin önünü açacak bir karardı.
Kuzeydoğu Suriye bölgesinden Amerikan birliklerinin belirleyici bir kuvvetini geri çeken Trump, Erdoğan'ın “Barış Pınarı Operasyonu”yla 300 millik “güvenli bölge” yaratması için kapıyı açtı ve Erdoğan’ın “Kürt terör ordusu” olarak tanımladığı şeyden kurtuldu.
Bu ordu, Suriye Demokratik Güçleri olarak bilinen ABD destekli ve Kürtlerin liderliğindeki milislerdi. Amerikan politikasının ana hedefi olan IŞİD’i yenmişlerdi Trump'ın sık sık kişisel bir zafer olarak iddia ettiği bu başarının en önemli yükünü taşıyorlardı. Aralarında birçok Cumhuriyetçinin de bulunduğu eleştirmenler, hareketi hem ahlaki hem de siyasi bir fiyasko, Amerikan askerlerinin yanında savaşan müttefiklere ihanet, insani bir felaket olarak niteldiler ve IŞİD’in yaratılan boşlukta yeniden toparlanacağını söyleyerek, kınadılar.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, çoğu Avrupa ülkesi tarafından desteklenen Türk işgalini kınayan karara, ABD ve Rusya karşı çıktı.
Timothy Noah'ın 2003'te Slate’e yazdığı gibi, Kürt savaşçıların bağımsız bir Kürdistan kurma beklentisiyle ABD'nin Saddam Hüseyin'i devirmesine yardım etmelerinden sonra, "Kürtlerin kazıklanması bir gelenek.”
İhanetin ve Türkiye ile düşmanlığın tarihi, bir asır önce Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntılarından modern Türk devletini yaratan Mustafa Kemal Atatürk ile başlıyor. Kürtler binlerce yıldır, -geleneksel olarak halı dokuma, bakır işleme ve at sırtında savaşma konusunda yetenekli çiftçiler ve çobanlar olarak- (büyük Kürt kumandan Selahattin gibi) bugün de Türkiye, Irak, Suriye ve İran'ın bitişik dağ bölgelerinde yaşıyordu. Çoğunluğu Sünni Müslüman olan yaklaşık 36 milyonluk halk, Farsçaya benzeyen ortak dilleri olan Kürtçe konuşuyor ve ilk kez I. Dünya Savaşı'ndan sonra kendi ülkelerini kurmayı düşünmeye başladılar.
Müttefikler 1920'deki Sevr Antlaşması’nda Kürtler için bir toprak parçasından bahsederken, Kürtlerin başlangıçta desteklediği karizmatik Türk mareşali Atatürk ise 1923'te yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin iktidarını ele geçirdiğinde çok daha farklı fikirlere sahipti.
"Kürdistan"ı ya da ülkesindeki sayısız etnik grubu ve dili tanımayı reddeden Atatürk, bunun yerine yeni Cumhuriyet’le birlikte herkese Türkleşmeyi dayattı. Tüm yerli halklar isimlerini değiştirmek zorunda kaldı, kıyafetlerini modernize etti - türban ve fes giymek yasaklandı- ve Latince harflerle yazılmış yeni bir dil öğrendi. Din önemsizleştirildi, eğitim zorunlu kılındı, kadınlara kısa zaman sonra oy verme hakkı tanındı.
Kamuda sadece bir dil konuşuldu, bir kültür korundu, bu Türkçeydi ve Türk kültürüydü. Mustafa Kemal’in bu görüşlerini kabul etmeyenler ise, ordusuyla karşı karşıya geldi.
1920'ler ve 1930'lar boyunca, Atatürk güçleri, “dağ Türkleri” de olarak adlandırılan Kürtler de dâhil olmak üzere, planlarına isyan eden yüzbinlerce Kürt ve Ermeni’yi katletti ve yeni Türkçe sözlükte “Kürt” kelimesi yasaklandı. Savaş sonrası yıllarda İngilizler, Musul’da Kürtlere aynı şekilde topraklar vadetti, ancak çabaları Irak’ta şiddetle bastırıldı.
Ancak on yıllarca süren şiddetli ayaklanmalardan sonra, Kürtlerin kendi topraklarına yönelik arayışları, Türkiye'nin (ve Kürtlerin) çok da uzak durmadığı ve Trump'ın Kürtlerin Normandiya'da Amerika'nın yanında savaşmadığına dikkat çektiği bir savaş olan İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra nihayet hayata geçti.
22 Ocak 1946'da Sovyetler Birliği'nin desteğiyle, Kızıl Ordu'nun işgal ettiği Kuzeybatı İran'daki bir kara parçası olan, Mahabad’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti ilan edildi. Kürtçe matbaalar kuruldu ve okullar açıldı, Kürtçe dersler verildi, böylece Kürt topraklarında ilk tohumlar atıldı. Ancak senenin sonunda Sovyetler geri çekildi ve İran Şahı Mahabad'ı geri aldı, daha fazla özerklik sözü verdi ama bunun yerine Kürt liderlerini idam etti ve bağımsızlığı sona erdirdi.
1980'lerde, rüya yeniden ortaya çıktı. Genç bir Türkiyeli Kürt olan Abdullah Öcalan, Türkiye'nin bir bölümünde bağımsız bir Kürdistan için savaşmak üzere binlerce Kürdü topladı. Kürdistan İşçi Partisi’nin yani PKK’nin gerillaları Türk hükümetine savaş ilan etti ve askeri üsler ile hükümet tesislerine saldırmaya başladı. Bu gerilla savaşı, zaman zaman yapılan ateşkeslere rağmen bugüne kadar devam ediyor ve iki taraftan 40 bin kişinin hayatına mal oldu. Kürdistan Özgürlük Şahinleri veya TAK gibi yeni PKK'nın diğer kolları, İstanbul'un futbol stadyumu gibi sivil tesisleri de hedef alıyor ve Erdoğan'ın PKK’yi bir ‘terör ordusu’ olarak suçlamasını kolaylaştırıyor.
İran-Irak Savaşında, düşmanını zayıflatmayı ümit eden İran, Saddam Hüseyin’le savaşan Kürtleri destekledi. Irak binlerce Kürt’ü İran'a sınır dışı etti, ancak İran 1984'te onları geri gönderdi. Dört yıl sonra, İran güçleri Kürtlerin Kuzey Irak'ın Halepçe kentini ele geçirmelerine yardım etti. Saddam Halepçe’de kimyasal bir saldırıyla karşılık verdi. Başkan George H.W. Bush, bu olayı Hüseyin'in "kendi halkını gazla boğması” olarak niteleyerek, kınamıştı.
1991'de Bush, Kuzey Irak'taki Kürtleri ve güneydeki Şiileri “meseleleri kendi ellerine almaya, diktatör Saddam Hüseyin'i kenara çekmeye zorlamaya” çağırdığında, onu dinlediler ve Saddam’ın ABD'nin ilan ettiği uçuşa yasak bölgelere meydan okuyarak hava gücüyle bastırdığı, kısa ömürlü bir isyan başlattılar.
İkinci Başkan Bush 2003'te ABD'nin Saddam'ı devirmek için geri döndüğünü açıkladığında, kuzeydeki Kürtler yardım çağrısına tekrar cevap verdiler ve Saddam sonrası Irak'ı kuran BM kararı, bağımsız Kürdistan talebini göz ardı ettiğinde, yine hayal kırıklığına uğradılar.
Ancak yeni Irak anayasası Kürtlere, Kürt Bölgesel Yönetimi adı altında sınırlı güç ve özerklik verdi ve kuzeyde petrol zengini Kerkük merkezli derme çatma bir Kürdistan işlemeye başladı. 2014'te Kürtler şehrin kontrolü için IŞİD'le savaştılar ve halifeliğe karşı beş yıl süren mücadelede ABD'ye katıldılar.
Kürtler Türkiye'de de atılımlar yaptı: Kürt yanlısı bir siyasi parti olan Halkların Demokratik Partisi ülkenin en popüler üçüncü partisi oldu ve Meclis'te sandalye kazandı.
2017'de Irak'taki Kürtler, Bağdat'taki merkezi hükümet tarafından tanınmayan bir referandum yaptılar ve ayrılmak istediklerini söylediler.
Ancak Irak'ta umutlar azalırken Suriye'de de parladı. Rojava –güneşin battığı yer- olarak bilinen Kuzeydoğu Suriye'nin büyük bir alanı, savaşın parçaladığı Suriye'de demokratik bir deneye dönüşüyordu. Milyonlarca Kürde ev sahipliği yapan, Türkiye sınırındaki özerk bölge; fiili bir Kürdistan olarak işlev görmeye başlamıştı. Hayat, Kürtlerin liderlik ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin gözetiminde ve Amerikan liderlerinin örtülü koruması altında nispeten barışçıldı.
Bu durum, Erdoğan ile yaptığı bir sohbet sonrasında Trump'ın Kürt müttefiklerine sırtını dönmeyi kabul etmesiyle pazar günü değişti. Senatör Lindsey Graham halkı “Trump yönetimi tarafından utanmadan terk edilen Kürt müttefikleri için dua etmeye” çağırıp, Başkan saçma bir şekilde Kürtlerin Amerika’ya II. Dünya Savaşı’nda yardım etmediğinden şikâyet ederken, Kürtler bir kez daha eski atasözlerini hatırladılar: “Dağlardan başka dostumuz yok.”
Yazının orijinalini aşağıdaki linkten takip edebilirsiniz
https://news.yahoo.com/a-history-of-selling-out-the-kurds-people-with-no-friends-but-the-mountains-180856345.html