Trump'un Tehditleri Beni Yıldıramaz

Filistin halkına destek ve Müslüman ülkelerini pasifliklerini ortaya koyan açıklamalarıyla gündeme gelen Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, ülkede hafta sonu yapılan anayasanın yeniden yazılması için oluşturulacak kurucu meclis temsilcilerinin belirlenmesine yönelik seçimin ardından Washington yönetiminin hakkında aldığı yaptırım kararıyla ilgili "İmparatordan gelen emirleri dinlemiyorum, hiçbir zaman da dinlemeyeceğim." dedi.


Ulusal televizyondan yayınlanan açıklamasında Maduro, anayasanın yeniden yazılması ve düşmanların peşine düşülmesi planından vazgeçmeye niyeti olmadığını söyledi.


Maduro, "İmparator Donald Trump" tarafından yönetilen uluslararası komplonun parçası olarak oylamada karışıklık çıkarmaları için komşu ülke Kolombiya'dan silahlı kişilerin Venezuela'ya gönderildiğini savunarak, "Onlar beni yıldıramaz. İmparatorun tehdit ve yaptırımları beni bir an bile yıldıramaz. İmparatordan gelen emirleri dinlemiyorum, hiçbir zaman da dinlemeyeceğim. Daha fazla yaptırım uygula Donald Trump." dedi.


Muhalif liderler gözaltında

Bu arada 2014'teki hükümet karşıtı gösteriler sırasında halkı şiddete teşvik etmek suçundan hapis cezasına çarptırılan ancak daha sonra cezası ev hapsine çevrilen muhalif liderler Leopoldo Lopez'in, yanı sıra eski Caracas Belediye Başkanı Antonio Ledezma gözaltına alındı.


Lopez'in eşi Lilian Tintori, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Lopez'in evden alındığını ve eşinin başına bir şey gelmesi durumunda bundan Maduro'nun sorumlu olacağını açıkladı.


Ledezma'nın kızı Vanessa Ledezma da babasının pijamalarıyla ülkenin istihbarat birimi yetkililerince götürüldüğü videoyu internette paylaştı.


Videoda, bir kadının "Ledezma'yı alıyorlar, Ledezma'yı alıyorlar, diktatörlük!" diye bağırdığı duyuluyor.


Lopez'in çarptırıldığı 14 yıllık hapis cezası geçen ay ev hapsine çevrilmişti. Antonio Ledezma da iktidarı devirmeye çalışmaktan 2015'te ev hapsine çarptırılmıştı.


ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkların Hazine Kontrol Bürosundan (OFAC) dün yapılan yazılı açıklamada, Maduro'ya ülkesinde otoriter bir rejim kurmaya yönelik girişimleri nedeniyle yaptırım uygulanacağı bildirilmişti. Açıklamada, "Bu seçim, Venezuela'nın anayasal ve demokratik düzeni için bir parçalanmayı temsil etmektedir. Maduro yönetimi, kurucu meclis seçimini, Venezuela halkının ve dünyadaki demokratik hükümetlerin kuvvetli şekilde karşı çıkmasına karşın gerçekleştirdi. Kurucu Meclis'in kurulması, Maduro'nun Venezuela demokrasisini ve hukukun üstünlüğünü aşındırmak için yıllarca sürdürdüğü çabalarının ardından geldi." ifadeleri kullanılmıştı.


Arjantin, Peru, Kolombiya ve Panama'dan yetkililer de hükümetlerinin Venezuela'daki seçimlerin sonuçlarını tanımayacağını açıklamıştı.


Avrupa Parlamentosu Başkanı Antonio Tajani de dün yaptığı yazılı açıklamada, Avrupa Birliği'nin seçim sonuçlarını tanımayacağını vurgulayarak, "AB'nin, Venezuela halkının gerçek temsilcisi Ulusal Kongre'ye tam destek vermeye devam edeceğini." belirtmişti.


Ulusal Seçim Konseyi, seçimle katılım oranının yüzde 41,53 olduğunu, bunun 8 milyon 89 bin 320 kişiye tekabül ettiğini duyururken, muhalefet seçimde sadece 2-3 milyon kişinin oy kullandığını öne sürerek, konseye tepki göstermişti.


Venezuela muhalefeti, seçim boyunca ülkede yaşanan şiddet olaylarında 15 kişinin yaşamını yitirdiğini, Başsavcılık da sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada en az 7 ölüm vakasının araştırıldığını duyurmuştu.


Devlet Başkanı Maduro, ülkeyi ekonomik ve siyasi krizden çıkaracak tek yolun anayasanın yeniden yazılması olduğunu belirterek, 30 Temmuz'da özel meclis temsilcilerinin belirlenmesi için seçime gidileceğini açıklamıştı.


Venezuela'da Maduro hükümetine karşı nisan başından bu yana devam eden protestolarda en az 115 kişi yaşamını yitirmiş, bin 500 kişi yaralanmış, 500'den fazla protestocu ve hükümet karşıtı tutuklanmıştı.


Protestolar, Maduro liderliğindeki hükümetin kontrolünde bulunan Yüksek Mahkemenin 31 Mart'ta Ulusal Meclisin yetkilerini aldığını açıklamasıyla başlamıştı.


Maduro yönetimi, muhalefetin, aşırı sağcı radikaller ve suç çetelerinin iş birliği içinde şiddeti körüklediğini savunurken, muhalefet de ölümlerden orantısız güç kullanan güvenlik kuvvetlerini ve hükümet yanlısı milisleri sorumlu tutuyor.