EMPATİ ÜZERİNE

Abdulhalim VELİOĞLU


Hikâyeye göre çok da uzak olmayan bir yerde güzel bir ülke varmış. Bu ülkenin kralı gelen davet üzerine başka bir ülkeye gitmek için devlet erkânını toplamış ve gerekli hazırlıkların yapılması emrini vermiş. Bunun üzerine kralın en güzel kıyafetleri getirilmiş ve en güzel atı hazırlanmış.

Sabahın ilk ışıklarıyla en seçkin askerleri ve devlet adamlarıyla davete icabet için yola koyulmuş.
Tüm ihtişamıyla orman yoluna girmişler. Bir müddet yürüdükten sonra yol ikiye ayrılmış. Tam yolun ayrıldığı yere geldikleri esnada, karşıdan ansızın omzunda çapasıyla tarlasında çalışmak için yola koyulmuş olan bir çiftçi belirivermiş. Çiftçiyi gören at ürkmüş ve bunun üzerine şahlanan at kralın düşmesine sebebiyet vermiş.

Kral hiddetlenmiş, çiftçinin uğursuz olduğunu ve derhal kellesinin kesilmesini emretmiş.
Askerler emir üzerine çiftçiyi yakalamış ve dizlerinin üzerine çökmesini söylemişler.
Çiftçi, nasıl olsa öleceğim diyerek bütün cesaretini toplamış ve hiç olmazsa içimden geçeni söyleyeyim diyerek krala dönmüş: “Kralım! Bütün idam mahkûmlarının son dileği sorulurmuş. Müsaade ederseniz bir iki söz söylemek isterim.” demiş. Bunda bir sakınca görmeyen kral konuşmasına izin vermiş.

Çiftçi: “Kralım sizinle benzer bir iki yönümüz var.
İkimiz de sabahın ilk ışıklarıyla yola çıktık.
İkimiz de ilk olarak birbirimizi gördük.
Siz beni görünce attan düştünüz ben sizi görünce canımdan oluyorum. Söyleyin şimdi hangimiz uğursuzuz?”

Bu cevaptan oldukça etkilenen kral bir kese altın verip çiftçiyi serbest bırakmalarını emretmiş.
Hikayenin doğruluğu pek bilinmeyebilir; ama İnsanların kendilerine karşı yapılan sözlü veya fiili davranışlara verdiği cevap ve bu cevabın sonuçları açısından güzel bir hikâye…

Empati: “Kişinin kendisini başka bir kişinin yerine koyarak söz konusu kişinin bilincinde uyanan duyguları, istekleri ve düşünceleri denemeksizin anlayabilme becerisi” olarak tanımlanmıştır.
Bu kavram üzerine kafa yoran sosyal bilimciler kendi pencerelerinden bu kavram üzerine düşünmüş, bu bağlamda insanlar arasındaki etkileşim ve iletişimin önemini anlamaya ve açıklamaya çalışmışlardır.

Bu sosyal bilimcilerin neredeyse tamamı bireysel ve toplumsal empati yoksunluğunun kişinin kendi benliğine ve öz bilincine yabancılaşması sonucu ortaya çıkan bir olgu olduğu konusunda mutabık kalmışlardır.

Toplumsal empati yoksunluğu ise büyük ölçüde kişinin etrafına örülen ideolojik duvarlardan, sıfat olarak kullandığı kısaltmalardan, kalkmak istemediği makam koltuklarından kaynaklanır. Bu ve buna benzer durumlarda insanlar empati yapma gereği duymaz; çünkü onlara göre anlamak değil anlaşılmak önemlidir.

Yaratılan sevilir yaratandan ötürü denilir ancak karşılarında el pençe durdukları, her söylenilene kayıtsız şartsız uydukları ve onlar gibi inandıkları müddetçe…

Kısacası empati yoksunluğu kişinin kendi ideolojisini, inancını, yönetim şeklini mutlak doğru kabul etmesi ve başkasına dayatması neticesinde oluşur.

Peki bunun çözümü nedir? Bunun için çok fazla düşünmemize gerek yok. İsterseniz biz susalım Sözü Peygamber efendimiz (sav)’e bırakalım

“Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.”