Devletsizlik Sosyolojisi ve Kürdistan Örneği
Devletler uygarlık ve gelişmişlik göstergesi toplumlara vurgu yapar. Bu kuruluş yani devlet genelde bir devrimle inşa edilir birçok ilke, inkılâp gibi yenilikler sunarlar var olan o toplumun ana damarlarına uysa da uymasa da.
Bu çerçeveden devletsiz yâda yarı meşruiyetli devletleri örneklendirirsek; dünya üzerinde, Filistin, Bosna, Arakan ve yüz yılı aşkın bir süredir isyanın ateşini fitillemiş olan Kürtlerdiğer bir değişle Kürt milleti dünya üzerindeki varoluşlarının bilincinde olduklarından itibaren Ortadoğu, Mezopotamya olarak isimlendirilmiş Kürdistan olarak isim bulmuş bu yörede?
Bu anlamda yeryüzü üzerindeki her milletin en tabii hakkıdır özgür bir gökyüzünde yaşamak, bunu yani özgür olmayı istemek insanın var ettiği anayasa dışında, hangi kutsal kitapta yasak, özgürlük söylemi düşünen her bireyin, milletin istediği, özümsediği, istediği bir realitedir.
Yüz yılı aşkın bir süredir devam eden Kürt olma ve Kürdistan sorunu sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin problemi değildir. Kürt halkına yakıştırılmayan devlet kurma hakkı orta doğunun son yüzyıldaki en büyük sorununu ortaya çıkarmıştır. Bugün bizimde şahit olduğumuz bu gerçeğe
sadece Türkiye değil İran, Irak, Suriye de dâhildir. Yüz yıllık tarihin serencamına dâhil olduğumuzda görüyoruz ki bir halk var, adı: Kürt olan, bir ülkesi var adı Kürdistan, üstelik bu isim zorla oluşturulmuş planlanmış bir isim değil bin yılların yaşanmışlığı sonucunda doğal süreçlerde ortaya çıkmış o halkın adının yansıması olarak var oldukları yörelere isim olarak berceste etmiş bir gerçektir özdür.
Genel anlamda inanç olarak İslam dininin hâkimiyetinin yaşandığı Ortadoğu bu anlamda birçok teorisyence farklı fikirler üretilerek var olan kaosu yatıştırma yoluna gitmişlerdir. Üretilen teorilerin uygulama alanına dönüşen Ortadoğu coğrafyası, yanlış politikalar ve o toprakların gerçeği ile bağdaşmayan düşünce ve uygulamalardan kaynaklı olarak adeta cehenneme dönüştürülmüştür.
Yıllarca ümmetçi olalım, vahdet olalım gibi dini argümanlı içeriklerle yola devam edildi ve görüldü ki din yâda ümmet olma söylemi koca bir derya olan Ortadoğu mozaiğini birleştirip uzlaştırıp sulha çevireceği yerde mevcut otoritelerin zulümlerinin ve sadece kendi çıkarlarının meşruiyet aracı olarak kullanıldı.
Oluşturulan bu cehennem vari ortamlara, otoritelerce yapılan kötülüklere, zulme kabul edilmese de en çok maruz kalan halk şahit olduğumuz üzere Kürt'lerdir. Kürt halkının kendi toprakları üzerindeki otoriteler (devletler) ile zulme uğramaları, güncel dünyamızda da çok tartışılan 'Irak Kürdistanı' olarak da anılan Güney Kürdistan'da yapılan "25 Eylül 2017" tarihinde yapılacak olan bağımsızlık referandumunu ve şu soruları getiriyor akıllara.
Kürtlerin devleti olmalı mıdır? Kürt milletinin bir devleti olabilir mi? Kürt halkı kendi otoriteleri ile kurdukları bir devleti yönetebilirler mi? benzeri sorular son günlerde sıkça tartışılmaktadır
Bu açıdan Kürtler çoğunlukla var olan bir otoritenin boyunduruğu altında yaşamayı şiar edinmişleridir. Bazen Arap, bazen, Türk, bazen Fars'ın otoritesi içinde, onlar ile hayata bir nefes sunmuşlardır. Kendileri olamadan, kendi olmayı seçen özgürlük istemi olan Kürtler ise mevcut otoritelerce baskılanmış, sindirilmiş ve hatta öldürülmüşlerdir.
Bu anlamda Türk İslamcılar'ının Ümmet bölünüyor sloganı derinliksiz ve samimiyetsiz kendi menfaatlerine vurgu yapan bencilce bir tavır olduğuna yaşayarak şahit olduk.
Türk solunun Emperyalizmle Kürdistan arasında ilişki kurması ise kendi bulundukları ideolojiye ve yaşam formlarına rahatsızlık vermesin diye yapılan samimi olmayan bir çağrıdır.
Bazı Kürtlerin Kürdistan referandumuna karşı çıkması ise menfaatlerinin yanında yer alma, güçlüyü savunma refleksidir.
Kürt sorunu sürekli tekrarlanan, keşmekeş içinde tartışılan, tarihsel sosyolojinin büyük sorunlarından biridir. Kürdistan meselesi Önceleri "Kürt varmı? Yok, mu?" tartışmalarından sonra uzun yıllar süren inkâr ve asimilasyon politikaları ve günümüzde bugün ise Kürtlerin varlığı bir şekilde kabul ediliyor, Fakat sorun hala farklı mantalitelere bürünerek devam ediyor.
Türkiye, de ise kendimizi bildik bileli Kürdistan diye bir ülkenin bağımsızlık ilan etmesi söylemi "kıyamet senaryosu" gibi değerlendirilmektedir. Bu çerçeveden bakınca Çeçen'in, Boşnak'ın Filistin'inin devletleri olması İsrail Siyonizmi'ne kapı aralamaz iken Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı istemeleri yaşadıkları topraklarda bağımsız ve özgür bir devlet olma istemi neden? Hep bu kötü söylem ile araçsallaştırılıyor.
Yahudilere atfedilen kötümserlik ile eşdeş tutulan damgalanan Kürt ismi "Büyük İsrail'den büyük Kürdistan" gibi söylemler ile sözde din kardeşim ümmetin bir parçası Kürt milletine karşı öne sürülen bu kötüleyici üslup ve düşünce Türkiye siyasi hareketinin yaptığı hamleler İsrail ile gayet iyi çıkar ve dostluk ilişkileri sergileyip Kürdistan bağımsızlığına yönelik derinliği olmayan sadece duygusal bir söyleme gitmeleri inandırıcılığı yitirmiş bir kıyamet senaryosudur.
Emperyalizm, suni bir kukla devlet, büyük İsrail'in aygıtı Kürdistan vari söylemler sözde din kardeşine aynı toprakları paylaştıkları bir halka yönelik ötekileştirici, dışlayıcı, nefret edici ve yüz kızartıcı bir söylemdir.
Okuduğum kuran ayetlerinde "Büyük Kürdistan lanetli devlet"' kurulmamalı gibi bir cümleyle rastlamadım bu söylem bencil, uyanık bir ruhi mücerret halinin zuhurudur.
Arap, Türk, Fars milliyetçiliği gayet makul karşılanır iken Kürtlerin örgütlenmeleri "Siyonist proje" olarak görülmesi mantık hatası gibi görünmektedir. Kürtlerin özgürlük talebinin tek sebebi İsraillin Ortadoğu da müreffeh bir ülke olması istemimidir? Kürtlerin bu anlamda kendi menfaatlerine, halkına karşı, özgürce varoluşunu sergileme gibi bir istemi feraseti olamaz mı? Bu halk bu kadar mı yetersiz ve farkında lığı düşük?
Arap, Türk, Fars milliyetçiliği gayet makul karşılanır iken Kürtlerin örgütlenmeleri "Siyonist proje" olarak görülmesi mantık hatası gibi görünmektedir. Kürtlerin özgürlük talebinin tek sebebi İsraillin Ortadoğu da müreffeh bir ülke olması istemimidir? Kürtlerin bu anlamda kendi menfaatlerine, halkına karşı, özgürce varoluşunu sergileme gibi bir istemi feraseti olamaz mı? Bu halk bu kadar mı yetersiz ve farkındalığı düşük?
Evet, bir iddia atıldı ortaya Kürtler devlet kurmaya yeltense dahi başarılı olamazlar kendi içlerinde yaşayacakları iç çatışmalardan kaynaklı vs. bırakın rahat olun ve görün. sonucu yalancı söylem olduğunu sağır sultanın bile anladığı kardeşim, ümmetim söylemini kenara bırakarak gayet insani bir hak olarak görün. İnkâr, kötü muamelenin getirisi şiddet ve kaostur ve bu durumu tecrübe ile bu topraklar çok yaşadı ve yaşıyor.
Kısaca bu hoşgörüsüz ve öngörüsüz kitleye göre Kürtler Kürdistan'ı hiçbir zaman kurmayacaklardır. Çünkü öyle bir niyetleri yoktur. Ne idüğü belirsiz demokratik özerklik talebi ise yine Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde kalalım, Türkiye cumhuriyeti devletinin topladığı vergilerden payımızı alalım, bakılmaya devam edelim ki bu bakılma söylemi altında yatan ana düşünce küçümsemedir.
Bu gibi küçümseyici, ötekileştirici ve hatta kışkırtıcı tepkiler ve sonrada kardeşim söylemlerinin istihza sı göze çarpmaktadır. Kötüleyici siyaset güdüp, kan akıtıp sonrada inandırıcı olmayan söylemlerle kardeşim, ümmetim vaveylalarına sarılanlar inandırıcı değiller artık bu biline.
Hülasa olarak; Devlet kurmak ve kurulacak devleti en özverili biçimde tüm kurumları ile yönetebilmek Kürtlerin en büyük ödevi ve görevi olmalıdır. Tüm dünyanın gözleri üzerlerinde ve bu uğurda binlerce insan can vermiş iken bu doğrultuda olaya bakılmalı ve işin ciddiyeti değerlendirilmelidir. Büyük bir zihniyet devrimi gerçekleştirilerek. Tabii olarak kurulacak olan yeni devlette iç sorunlar ve çatışmalar yaşanacaktır. Önemli olan bu sorun ları minimize ederek planlı ve programlı bir şekilde ilerlemektir.
Özetle; ağzı olan konuşur ve konuşuyor da, önemli olan bırakılan hedefe doğru tökezlemeden, emin adımlarla gitmektir.
Neden Mezopotamya güneşinin altında Kürtlerinde bir devleti olmasın? Meşru ve medeni bir yol ile bu haklarını tüm dünyanın gözü önünde Kürt halkının katılımı ile meşrulaştırılmak isteniyor. Kimsenin özgürlüğüne dokunmadan Özgürlük istemek günah mı? Suç mu?