BAŞIMIZA GELEN BELA VE MUSİBETLER
Bu sene de buruk bir şekilde Ramazan Ayına ulaşmış bulunmaktayız. İçerisinde sevgiyi, hoşgörüyü, yardımlaşmayı ve kardeşliği barındıran bu mübarek rahmet ve bereket ayında, müslümanlar olarak, maalesef olması gerektiği gibi sevinemiyoruz. Çünkü hemen yanı başımızda, İslam coğrafyasında yaşanan mezalimler sevincimizi kursağımızda bırakmaktadır.
Suriye desem yürekler acısı, Irak desem, sırtlanlar tarafından parçalanmakta, Yemen desem açlığın pençesinde kıvranmakta, Libya desem her gün bombalarla ölen yüzlerce müslüman, Arakan desem budistlerlerce uygulanan soykırım, Filistin ümmetin dinmeyen yarası, Keşmir, Patani, Somali, Sudan, Afganistan say say bitmez ümmetin hali perişan. Acı çok büyük yüreğimiz kavruluyor. Yara İslam yarası akan kan Müslüman kanı.
Oysa bu topraklar bağrından birçok medeniyet çıkartmış topraklardır. Dünya medeniyet inkişafında birçok alim ,bilgin, filozof yetiştirmiş bir coğrafyadır. Yüzyıllar boyunca birçok milleti ve kültürü barış içinde günümüze taşımış bir bölgedir.
O halde biz neyi yapamadıkta bu hallere düştük. Yada neyi kaybettikte zalimlerin saldırı alanı haline geldik. Düşünüyoruz kafa yoruyoruz ama doğru cevabı bulmakta zorlanıyoruz. Bu durum karşısında rabbimizin yüce kitabına müracaat etmekten başka çaremiz kalmıyor. Rabbimiz bize en güzel şekilde izahatta bulunduğu halde nefsi emaremiz hep başka çözüm yolları aramakta ısrar ediyor.
Bakınız rabbimiz Şuara suresi 30. Ayette şöyle buyuruyor.
'Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.'
Hâşâ rabbimiz kullarına zulmedici değildir. Bilakis rahmeti tüm âlemi kuşatmıştır. Ancak her ne zaman buyruklarını göz ardı etmişsek ortalık zülüm ve zalimden geçilmez olmuştur.
"(Ey Muhammed! Kullarıma Benim adıma) bildir: Ey kendi aleyhlerine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki O, "Gafur'dur. Rahim'dir." Çok affeden ve çok merhamet edendir."* Zümer 53
Galiba sorun dışarıdan çok içerimizdedir. Düşmanlarımızın tasarutundan daha çok bizim gevşekliğimizdedir. Kaybettiğimiz, bizi biz yapan ve kaynağını ilahi sünnetullahtan alan değerlerimizdedir. Bu değerler sayesindedir ki İslam 23 yıllık risalet döneminde kaos ve kargaşanın hüküm sürdüğü Arap yarımadasında hak ve adalete dayalı mükemmel bir nizam tesis etti. Peygamber (a.s.) dan sonra gelen kuşakta Suriye İran Kuzey Afrika'ya bu nizamı taşımaya muvaffak oldu. Tarık bin Ziyadlar da bugünkü İspanya'yı fethederek Endülüs İslam devletini kurmayı başardı. Avrupa'ya insanlık ve medeniyet öğretti Medine, Bağdat, Şam, Diyarbakır, Kurtuba, ilim havzalarına dönüştü. İnsanlık tarihi boyunca böyle mükemmel bir nizama şahitlik etmedi. Bu nizamı referans alan tüm milletler Allahın yardımı ve inayetiyle yüzyıllar sürecek huzur ve refaha kavuştu. İşte Osmanlı İmparatorluğu 600 yıl boyunca içerisindeki birçok farklı etnik kökene ve dil farklılığına rağmen birçok milleti barış içerisinde yaşattı.
Bizim özümüze dönmemiz lazım dışarıdan ithal edilecek hiçbir değer ve kavram bizlere huzur ve selamet getirmez. Batının köhnemiş tek dişi kalmış medeniyet canavarı bize asla barış ve huzur getirmeyecektir. Yaşadığımız ve yaşanılanlar bunun en güzel kanıtıdır.
Ümitsizliğe düşmeden bu ramazan ayını bu gayret ve çabalara hamletmek lazımdır. Çok büyük ateşler bir kıvılcımla başlar. Samimiyet ve ihlâs gösterdiğimizde eminim ki rabbimiz tüm kapıları bizlere açar.
Ramazan ayının feyz ve bereketinden istifade etmek dileğiyle Allaha emanet olun.