BELA VE MUSİBETLER
30 Ocak 2018 - 10:34
BELA VE MUSİBETLER
İnsan bazen hayatın keşmekeşliği içerisinde kaybolur. Manadan uzaklaşır.
başına gelen bela ve musibetlerden, hastalıklardan dert yanar. Neden bunlar
başıma geldi? Bunu hak edecek ne yaptım? diye şikayette bulunur. Rabbine
farkında olmadan isyan eder.
Misafir olduğu dünya hayatında en mükemmeli arar. Hep haz peşinde koşar.
Cenneti dünyada yaşayacağını sanır. Ölümün kendisinin çok uzağında olduğunu
düşünür. Beyhude çabalar durur. Mutlak mutluluğu bulacağını sanır, aldanır.
İradesini nefsin eline bırakır. Ta ki kısa ömür süresi bitene kadar. Geriye dönüp
baktığında ya elhamdulillah diye oh çeker. Ya da aldandım, nefsime
zulmettim. diye derinden bir ah çeker. Yaratılış amacının farkında olmadan
yaşadığı için lezzet diye tattığı zevkler, ileriki zamanlarda ona elem verir.,
Ruhunu acıtır.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Hz Eyyüp(a.s.)ın kıssasının hikmetlerini
sıralarken şöyle der. Bilindiği gibi Hz. Eyyüp (a.s.) hastalıkla imtihan edilen bir
peygamberdir. Hastalığa karşı göstermiş olduğu sabır ve metanet onu Allahın
övgüsüne layık kılmıştır. Hz. Eyyüp (a.s.) hastalanıp yatağa düşer. Vucudu
kurtlanır. Ta ki, kurtlar onun diline musallat olur. Pek çok yara bere içinde epey
müddet kaldığı halde o hastalığın azım ve mükafatını düşünerek sabır gösteren ve
Allaha şifa için dahi utanıp el açmayan Eyyüp (a.s.), ne zamanki kurtçuklar diline
musallat olup zikrine mani oldu. Rabbine iltica ederek "Rabbim zarar bana
dokundu" diye Rabbinden dilinin iyileşmesi için dua eder. Yüce Allah ona şifa
verir. Ve eski halinden eser kalmaz.
Hz. Eyyüb(a.s.)ın zahiri hastalıklarına karşın bizim kalbi ve ruhi
hastalıklarımız vardır. İç dışa , dış içe tebdil edilirse belki bizler Hz.
Eyyüp(a.s.)'dan daha ziyade hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlenen her bir günah,
kafamıza giren her bir şüphe kalbimizde ve ruhumuzda derin yaralar açar. Hz.
Eyüb'ün yaraları onun kısa dünya hayatını tehdit ediyordu. Bizim yaralar
ahretimizi yani ebedi hayatımızı tehdit ediyor. Nasıl ki o güzel nebinin
yaralarından neşet eden kurtçuklar, onun lisanına hücum ediyorduysa bizim
günahlardan hâsıl olan vesveseler, ihtiraslar, iman mahalli olan kalbimizde yaralar
açıyor, İmanı zedeliyor, kalbi siyahlandıra siyahlandıra katılaştırıp imanı
çıkartıyor. Allah muhafaza iman kalesini kaybeden neyi kazanmış olur ki...
Aslında insanın başına gelen musibet ve belalar insanın imtihanı için var
edilmiş ölçüm araçlarıdır. Bununla rabbimiz salih kullarını, sapıtmışlardan ayırır.
Üstad Bediüzzamanın deyimiyle şu üç yönüyle insanın musibet ve hastalıktan
şikâyet etme hakkı yoktur.
Birinci yönüyle; yüce Allah insana giydirdiği vücut libasını keser, biçer ibret
alınsın diye insanların istifadesine sunar. Yani esmasını, hastalıklar üzerinde
kullarına gösterir. Şafi ismiyle şifa verir. Kuluna şükrettirir. Rezzak ismiyle
doyurur. Övgülerin yalnızca kendisine yapılmasını ister.
İkinci yönüyle; hastalık ve musibetler dünya hayatının imtihan süreçleridir.
İmtihan hayatında hizmetler vardır zorluklar vardır. Burası mükâfat yeri
değildir. Çekilen sıkıntı ve eziyetlerin mukabilinde, kul salih kimse ise çektiği
sıkıntıların karşılığında kat kat mükâfat görecektir. Belki çektiği bir saatlik
sıkıntı, bir gün ibadet hükmüne geçer. Günahlarına kefaret olmuş olur. Ahiret
azığını ziyadeleştirir. Bu durumda hastalık külfet değil nimet olmuş olur ki buna
da şükredilir. Şikâyet edilmez.
Üçüncü yönüyle; insan bela, hastalık ve musibetlerle pişer, olgunlaşır, kemale
erer. Acziyetini görür. Rabbinin yüceliğine boyun eğer. Kendisinin muhtaç iken
Allahın ihtiyaçları giderdiğini yaşayarak anlar, kulluğun bilincine varır. Nitekim
zahmet ve meşakkat anlarında Allah daha çok hatırlanır. İbadet ve taat artar. Bu
anlamda Allahı hatırlatması babında başa gelen musibet ve hastalıklar kul için
Yüce Allahın bir ihtarı, belki de bir iltifatıdır. Bu sebepten şekva etmek değil,
şükür etmek gerekir.
O zaman gelin hep beraber üstadın deyimiyle Elhamdulillahı Ala kulli Hal (Her
durumda Allaha hamd olsun) diyelim. Keder ve üzüntüden kurtulalım.
Medeni GÜNER
Eğitimci