'Cumhurbaşkanına hakaret' suçuyla ilgili karar verildi
Anayasa Mahkemesinin, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 299. maddesinin iptali istemini oy birliğiyle reddine ilişkin kararının gerekçesi Resmi Gazete'de yayımlandı.
Karara göre, Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesi ile İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesi, 5237 sayılı TCK'nın 299. maddesinin Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddi bularak, iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulundu.
İki başvuruyu birleştirerek karara bağlayan Anayasa Mahkemesi, iptal istemlerini oy birliğiyle reddetti.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, TCK'nın 299. maddesinin, "Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen işlenmesi halinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır." hükmünü içerdiği hatırlatıldı.
Cumhurbaşkanının, Anayasa'da belirtilen usullerle halk tarafından seçilen, devleti ve milletin birliğini temsil eden kişi olduğu, bu durumun Anayasa'nın 104. maddesinin birinci fıkrasında, "Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder, Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir." şeklinde ifade edildiği belirtildi.
Gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Cumhurbaşkanının devletin başı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk milletinin birliğini temsil etmesi, Anayasa'da belirtilen görev ve yetkileri ile temsil ettiği değerler göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanına karşı gerçekleştirilen hakaret suçunun sadece kendi kişiliğine karşı değil, Cumhurbaşkanının temsil ettiği değer ve fonksiyonları da ihlal etmiş olacağı kabul edilmektedir. Bu nedenle kanun koyucu, belirtilen hususları göz önüne alarak onun kişiliğine yöneltilen eylemin aynı zamanda devlete karşı gerçekleştirilen suçlardan sayılması gerektiğinden hareketle, Cumhurbaşkanının kişiliğine karşı işlenmiş olsa da bu suçu kamu görevlilerine hakaret suçundan ayırarak ayrı bir suç olarak düzenlemiştir. Buna uygun olarak da, Cumhurbaşkanına hakaret suçu 5237 sayılı TCK'nın, 'Şerefe Karşı İşlenen Suçlar' bölümünde değil, 'Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler' başlıklı dördüncü kısmın, 'Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar' başlıklı üçüncü bölümünde düzenlenmiştir. Kanun koyucunun bu tercihi, suç olarak tanımlanan fiillerin hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımlarına tabi tutulacağının belirlenmesindeki takdir yetkisinin kapsamındadır."
Kural ile devletin başı olan ve devleti temsil eden Cumhurbaşkanının şahsında devletin saygınlığına yönelik saldırının önlenmesi ve cezalandırılmasının amaçlandığı ifade edildi.
Gerekçede, kanun koyucunun, kuralla korunmak istenen hukuki yararı, suçun niteliğini, meydana gelen neticeyi de dikkate alarak Cumhurbaşkanına hakaret suçunu, diğer hakaret suçlarından farklı değerlendirmesinde ve özel bir düzenleme öngörmesinde hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmadığı vurgulandı.
Suç oluşturan eylem, verilecek cezanın alt ve üst sınırı, cezada artırım yapılacak hal, uygulanacak artırım oranının kuralda açıkça yer aldığı ifade edilen gerekçede, bu nedenle kuralın belirsiz olduğundan da söz edilemeyeceği aktarıldı.
Gerekçede itiraz konusu kuralın, düzenlenme amacına ulaşmak açısından gerekli, öngörülen cezanın ise korunan hukuki fayda dikkate alındığında, bu amaca ulaşmaya elverişli ve orantılı olduğu bildirildi.
"Devletin saygınlığı da korunmak istenmektedir"
Kuralda öngörülen suçun alenen işlenmesi halinde belirlenen cezanın artırım oranının, suçun işlenmesinin önlenmesi açısından etkili ve ölçülü olduğu da ifade edilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Korunan hukuki yarar açısından genel olarak hakaret ve kamu görevlisine karşı hakaret suçlarından farklı olarak Cumhurbaşkanına hakaret suçunda, Cumhurbaşkanının kişiliği yanında devletin saygınlığı da korunmak istenmektedir. Başvuru kararında karşılaştırılan suçlar incelendiğinde, bu suçların unsurlarındaki benzerliklere karşın, korunan hukuki yararlar ve suçların niteliklerinin farklı olduğu gözetildiğinde eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır."
Anayasa'ya göre ifade özgürlüğünün, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacıyla ve maddede belirtilen diğer nedenlerle sınırlandırılmasının mümkün olduğu ifade edilen gerekçede, bu sınırlamaların, hakkın özüne dokunamayacağı gibi Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağına işaret edildi.
İfade özgürlüğünün sınırları
İfade özgürlüğünün, eleştiri niteliğindeki düşünce açıklamalarını da kapsadığı, esasen ifade özgürlüğünün, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflediği anlatılan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Kamu gücünü kullanan kişilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırlarının diğer kişilere yönelik eleştiri sınırlarına göre daha geniş olduğu bilinmektedir. Ancak, kamu görevlilerine yönelik de olsa eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarını zedeleyecek şekilde hakaret boyutuna ulaşmaması gerekir. Kamu görevini yerine getiren kişilerin diğer kişilere göre daha hoşgörülü olmak zorunda olmaları, onların 'şöhret veya haklarının' korunmayacağı anlamına gelmez. İfade özgürlüğü, kişilere hakaret etme hakkı vermez zira hakaret eyleminde başkalarının şöhret veya itibarlarına saldırı söz konusudur. Böyle bir durum da hiçbir hukuk düzeni tarafından korunmaz."
Gerekçede, itiraz konusu kuralın, ifade özgürlüğüne yönelik bir sınırlandırma getirdiği, bu sınırlamanın, başkasının şöhret veya haklarının korunması ile kamu düzeninin korunmasını amaçladığı ve demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında olduğu belirtildi.
İtiraz konusu kuralın, kişilerin başkalarının şöhret veya haklarına zarar vermemek suretiyle düşünce ve kanaatlerini açıklamalarına engel oluşturmadığı ifade edilen gerekçede, "Dolayısıyla kuralla getirilen sınırlamanın, Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün amacına uygun bir şekilde kullanılmasını son derece zorlaştıran veya onu kullanılamaz duruma düşüren kayıtlara bağlanmadığı ve hakkın özüne dokunulmadığı açıktır." denildi.
Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanının iznine bağlı tutulmasının, hukuk devleti ilkesine aykırı olmadığı da belirtilen gerekçede, "Adalet Bakanına tanınan bu yetki, yargısal değerlendirmeden ziyade devlet ve toplum yararı açısından bir takdir yetkisinin kullanılması kapsamında olup bu suçu işlediği iddia edilenler açısından da bir güvencedir" değerlendirmesi yapıldı.
Kaynak : Trthaber.com.tr