Cumhuriyet Dönemi Barbarlığından Bir Kesit - Zilan Katliamı
Cumhuriyet döneminin en acımasız katliamlarından biri olan Zilan katliamında çoğu çocuk ve kadın 15 binden fazla mazlum Kürt vahşice katledildi.
Van'ın Erciş ilçesinde Zilan Deresi'nde düzenlenen ve resmi rakamlara göre 15 bin kişinin öldürüldüğü olay 87 yıl önce gerçekleşmişti.
Ağrı Dağı eteklerinde 1928 yılın büyük bir isyan başlar?
İsyanın bastırılması için bölgeye önce Süleyman Nazif liderliğinde bir heyet gönderildi fakat taraflar uzlaşamayınca Mustafa Kemal başkanlığında, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Birinci Umumî Müfettiş İbrahim Tali (Öngören)'in de hazır bulunduğu Bakanlar Kurulu toplantısında 29 Aralık 1929 tarihli ve 8692 sayılı kanun hükmünde kararname çıkarıldı. Burada Haziran ayında Ağrı'ya yönelik hareket öngörüldü.
Mayıs 1930'da 4. ve 6. Kolordulara Salih (Omurtak) Paşa komutasında hareket emri verildi. 11 Haziran'da başlayan hücumda birlikler Ağrı Dağı'ndan atıldı. Ancak savaş uzadıkça üstünlük ele geçirildi. 2 Eylül 1930'da meydana gelen büyük bir çarpışmadan sonra asker kontrolü ele geçirdi?
***
13 Temmuz 1930
2. Dünya Savaşı'nın öncesi... Kürtlerin tarihine ise bir katliam daha yazılmak üzere... Temmuz ayında Ağrı İsyanını desteklediği gerekçesiyle Erciş'in Zilan bölgesinde 15 binden fazla Kürt, vadilere ve dere yataklarına toplatılıp iki hafta gibi bir sürede katledildi.
Cumhuriyet gazetesindeki ilgili haberde, "Zilan Deresi ağzına kadar cesetle dolmuştur" cümlesi katliamın boyutunu gözler önüne seriyordu...
Rakamın, Cumhuriyet Gazetesi'nin verdiği 15 binin çok daha üstünde olduğu tahmin ediliyor. Bu katliamdan sağ kurtulanlardan yetişkin erkek olanları, "Zilan isyanının" isyancıları olarak Adana'da yargılanıp, uzun süreli cezalara çarpıtıldı. Çoğu tifüsten yaşamını yitirdi. Kadınlar ve çocuklar da Anadolu'nun uzak yörelerine sürgüne gönderildi?
Köyler boşaltıldı, çoluk çocuk demeden binlerce insan öldürüldü, CHP'nin yarı resmi Gazetesi "şakiler temizlendi" diye zafer manşetleri atıyordu.
Dersim Katliamı'na 8 yıl vardı, Şeyh Sait ve arkadaşları ise çoktan Diyarbekir Dağkapı Meydanında darağaçlarında sallandırılmıştı?
Ebubekir Aytekin, "Kemalist Devrimlerin Analizi" kitabında, yakın tarihi incelemiş. Günümüz kuşağının bilmediği pek çok meseleye değinmiş.
Sadece Dersim olayları akla gelse de, pek çok şehir ve köy, acıdan yeterince nasibini almış.
Zilan Katliamı, 1930 Temmuz'unda F. S. Omurtak komutasındaki 9. Kolordu'nun Van ilinin Erciş ilçesinde yer alan günümüzde "Hatun Çukurovası" olarak bilinen Zilan Deresi'ne sığınan Kürtlere yönelik gerçekleştirdiği katliamdır.
16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre 15.000 kişi, Kürt yazar H. Serdi'ye göre 47.000 köylü, kadın, çocuk ve yaşlı öldürülmüştür.
TBMM'de daha sonra kabul edilen kanunla, isyan mıntıkasında yapılan işlerin suç sayılamayacağı kabul edilmişti!
***
1930 Ağrı isyanını çıkaran kürtler, dönemin yarıresmi gazetesi Cumhuriyet tarafından şöyle tasvir ediliyor:
"Bunların alelade hayvanlar gibi basit sevki tabiilerle işleyen his ve dimağlarının tezahürleri, ne kadar kaba hatta abdalca düşündüklerini gösteriyor? Çiğ eti biraz bulgurla karıştırıp öylece yiyen bu adamların Afrika vahşilerinden ve Yamyamlardan hiç farkı yoktur."
("Temizlik Başladı: Zeylan Deresindekiler Tamamen İmha Edildi", Cumhuriyet, 13 Temmuz 1930, s. 4)
16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde "Ağrı Dağı Harekatı Bu Hafta Başlıyor" başlığı altında şöyle yazıyor:
"Ağrı Dağı tepelerinde kovuklara iltica eden 1500 kadar şaki kalmıştır. Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türkün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zilan harekatında imha edilenlerin sayısı 15.000 kadardır. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur? Bu hafta içinde Ağrı Dağı tenkil harekatına başlanacaktır. Kumandan Salih Paşa bizzat Ağrı'da tarama harekatına başlayacaktır. Bundan kurtulma imkanı tasavvur edilemez."
("Ağrı Dağı Harekatı Bu Hafta Başlıyor", Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930)
Gazeteci Yusuf Mazhar, isyan bölgesini gezdikten sonra kaleme aldığı "Ararat Eteklerinde" başlıklı yazı dizisinde kürtleri şöyle tasvir ediyor:
"Bunlar ? tarihin şehadeti ile sabittir ki ? Amerika'nın kırmızı derililerinden fazla kabiliyetli oldukları halde ziyadesiyle hunhar ve gaddardırlar? Dessas ve bediî hislerden, medeni temayüllerden tamamiyle mahrumdurlar. Bunlar asırlardan beri ırkımızın başına bela kesilmiştirler.
?.. Rusların idaresi altında ? bir kısım insani ve medeni haklardan mahrum tutularak ? dağlardan aşağı inmelerine müsaade olunmayan bu mahlukat hakikaten medeni haklardan istifadeye şayan değildir. ?..=Siyasî ve medenî teşkilata istinad eden buradaki Türk köylüleri, hükümet ve idare nüfuzunun za'fa uğraması üzerine başkaldıran vahşi Kürt aşiretlerinin önünden ya kaçmışlar, yahut Kürtleşmişler de yalnız köylerinin isimlerini bırakmışlar."
(Yusuf Mazhar, "Ararat Eteklerinde", Cumhuriyet, 18 Ağustos 1930, s. 3)
"Bunlar (Kürtler) ayrıkotu gibi sardıkları toprakta intişar eder fakat bastıkları yere zarar verir mahluklardır. Birçok yerlere hastalık sirayet eder gibi sonradan yerleşmiş ve asli ahalisini ?aşiret teşkilatındaki kuvvet sayesinde ? körletmişlerdir."
(Yusuf Mazhar, "Ararat Eteklerinde", Cumhuriyet, 19 Ağustos 1930, s. 3)
"Bu Kürtler zahireyi değirmende öğütmeyi bilmezler. ? Bunlarda istiklal ve hürriyet hisleri temelinden mefkut ve ruhları izzeti nefisten mütecerrittir. Bana bu sözleri söyleyen Kürt delikanlısı buralar Rusların işgaline uğrayınca hicret ederek on dört yaşından on dokuz yaşına kadar Gazi Ayıntap'ta yaşamış olduğu cihetle biraz insanı andırıyordu. Yoksa bunlar meramlarını, maksatlarını en basit mantikî kıyaslarla yahut en adi misallerle ifadeye kadir değildirler.
Bu Kürt kitlesindeki karanlık ruhu, kaba hissiyatı, hunhar temayülatı kırmak mümkün olmadığına kaniim. Bunu uzun bir tekamülden beklemek bunların zaman zaman böyle isyanlar çıkararak yahut memlekette asayişi bozarak veyahut hırsızlık ederek hükümetin daima meşgul olmasına halkın mütemadiyen mutarrız olmasına sebep olur."
(Yusuf Mazhar, "Ararat Eteklerinde", Cumhuriyet, 20 Ağustos 1930, s. 3)
Zilan Katliamı CHP iktidarının "şahin" ekibince yapıldı, dönemin yarı resmi gazetesi CUMHURİYET de böyle duyurdu:
Zafer (!) sonrası Cumhuriyetin 2. numaralı ismi Başbakan İsmet İnönü 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan demecinde Zilan Katliamı için böyle konuşuyordu: "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir".
Zilan Katliamı sonrası kalanlarsa, daha yaslarını tutamadan parça parça edilip sürgün edildiler, bazıları o sürgün yerine hiç ulaşamadı, ulaşanlarsa bilmedikleri diyarlarda fakirliğe ve çaresizliğe mahkum edildiler...
Tabi burada büyük bir ayrıntıyı da belirtmek gerek, katliamı yapanlar sadece askerler değildi, her dönemin olmazsa olmazı Kürt lejyonerlere yine büyük görevler verilmişti, milisler işin içine kişisel kinlerini de ekleyip katliama yeni bir boyut katmıştı?
Katliamdan sonra 1950 yılında "yasak bölge" ilan edilen Zilan'ın 12 köyüne devlet el koydu.
1980 darbesinden sonra Kenan Evren o 12 köyü Ruslar'ın Afganistan'ı işgal etmesi sonrası kaçıp gelen Pamirli Kırgızlar'a verildi.
Katliam toprağı üzerinde yerleştirilen o Kırgızlar'a bir süre sonra silah verildi, korucu ilan edildiler.
KATLİAMIN TANIKLARININ DİLİNDEN
Mirza Efendi: "Hamile kadınların karınları deşildi"
Zilan Katliamında ben Diyarbakır'da askerdim. Diyarbakır'dan bölgeye sevk edilen askeri birliklerin içinde ben de vardım. Bölgeye intikal ettiğimizde katliam yeni yapılmıştı. Bizler firar edenler ya da katliamdan kurtulup gizlenenlerin bulunması ile görevliydik. Yakılan Cakırbey köyünde bu amaçla arama tarama yapıyorduk, daha önce katledilen ve yakılan köyün yıkıntıları arasında sağ kalan insan arıyorduk. Aramalar neticesinde iki kişi bulundu. Her ikisini de alıp komutanın yanına getirdiler. Bizler de arama faaliyetini tamamlayıp orada toplandık. Yakalananlardan biri 80'lik ihtiyar bir adamdı. Diğeri ise, halinden doğumunun çok yakın olduğu belli olan hamile bir kadındı.
Komutan, yaşlı adama bir iki tekme atıp;
-Bu adam zaten gebermiş, iki kişi kadının kollarından tutsun dedi.
İki asker, daha önce gördüğü dehşetinde etkisiyle tir tir titreyen zavallı kadının kollarından tuttu.
Komutan;
içinizde bu kadının karnını deşip piçini çıkaracak bir gönüllü çıksın diye bağırdı. Bir kaç kez seslendi, askerlerden bir ses çıkmadı. Bunun üzerine bu işi gerçekleştirecek kişiye 40 gün mükafat izni vardedi. Bir asker gönüllü olarak çıktı. İki kolundan kıskıvrak tutulmuş zavallı kadının karnını süngüyle yardı. Kadıncağız hemen öldü. Çocuk yaşıyordu.
Komutan;
Bakın bakalım,erkek mi kız mı diye sordu. Asker erkek diye cevapladı, Komutan;
Piç in erkek olduğunu tahmin etmiştim dedi.
Asker çocuğu da süngüleyip öldürdü.
Bizim evimiz o tarihte Hevırzong köyündeydi. Hasanabdal köyündeki akrabalarımızın çoğu katl edilmişti. Amcalarım, dedem de dahil. Fakat bizim köye karışmadılar. Babam, akrabalarımızın imdadına koşmak, en azından ölüleri gömmek için, gece katliamın yapıldığı Cebeliye gider. Anlattığına göre; köpekler insan etine alıştıklarından kendilerine de saldırıyorlarmıs. O sahaya zor bela girebilmişler. Sahaya girdiklerinde köpeklerce yiyilmiş, büyük bîr kısmı tanınmaz halde olan yüzlerce cesetle karşılaşmışlar. Katledilenler ancak gece kimse görmeden gizlice ve topluca toprağa verilmiş. O yörede aradan geçen en yıllık süreye rağmen hala insan kemiklerine rastlamak mümkündür. "
Ahmet Yıldız: "Askerler, genç kız ve kadınların cesetlerine tecavüz ediyorlardı"
'Aşê Davuda ceset doluydu, Ağustos sıcağında cesetler şişmiş, kokuyordu. Askerler, genç kız ve kadınların cesetlerine tecavüz ediyorlardı: "Aşê Davuda (Davutlar değirmeni), Erciş kız yatılı ilköğretim bölge okulunun bulunduğu yerdir, Van ?Erciş yolu üzerinde bulunuyor ya. En büyük toplu katliamlardan bir de orda yapıldı. ben o zamanlarda. Askerlere erzak taşırdım. Birkaç defa Aşê Davuda'da kamp kurmuş olan askerlere erzak götürdüm; kendi gözlerimle gördüm. Cenazeleri üstü üste kule şeklinde yığmışlardı. Hiç unutmam, askerler cenazelerin arasına girip güzel kadın ve kızların cesetlerine tecavüz ediyorlardı."
Kakil ERDEM: "İnsanların Kafa derisi Yüzüldü"
"Askerler, hamile kadınların karnını deşiyorlardı. Hamile kadınları öldürüp, çocuklarını karınlarından çıkarıyorlardı. İnsanları gözlerimin önünde kesiyorlardı. Benim gözümün önünde 3 akrabamın kafa derisini yüzdüler. İki kardeşi ağaçlarla döverek öldürdüklerini gördüm' dedi. Katliamın başladığı sırada dağlara kaçtığını ve saklandığı yerden olup biteni izlediğini belirten Erdem, 'Günlerce dağlarda aç kaldık. Askerler gittikten sonra köye geri döndük. 35 akrabamı öldürmüşlerdi. Birçok insanı gözümün önünde kestiler. Benim en büyük ağabeyim de sağ, o da bu olayları gördü' diye konuştu. Katliam emrini İsmet İnönü'nün verdiğini anlatan Erdem, 'O katliamı hiç unutamadım. Esir alınanları da öldürdüler. Bu katliamda ölenlerin çoğu Kurtuluş Savaşı'nda savaşmış insanlardı.
Bir asker: "Herkesi bağlayıp taradık"
Toplam 44 köy ateşe verilir ve yaklaşık 15 bin kişi de Ceme Gürceme vadisinde, birbirlerine bağlanarak toplu bir şekilde vahşice katledilir.
'Kadın, çocuk ve bebeler dahil herkesi, bölgedeki bütün köylerin halkını, binlerce insanı, Zilan deresine doldurdular.
Etraflarını makineli tüfeklerle çevirdiler. Makineli tüfeklerin başında bizler, yani erler vardı. Ellerimiz tetikteydi ve namlular topluluğa dönüktü. Bizim arkamızda erbaşlar sıralanmıştı. Elleri tüfeklerin tetiğinde namluyu bize yöneltmişlerdi. Onların arkasında, üçüncü sırada subaylar tabancaların namlusuna mermiyi sürmüş bekliyorlardı.
Biz ateş etmesek erbaşlar bizi vuracaklardı. Onlar bizi vurmazsa subaylar onları ve bizi vuracaklardı. Tetiğe bastık. Binlerce mermi deredeki insan topluluğunun üzerine ateş kustu. Kadınların, çocukların, yaşlı, genç erkeklerin korkunç çığlıkları dereyi sardı. Bir süre sonra çığlıklar iniltiye dönüştü. Ve sonra iniltiler de kesildi. Yaşlı ve genç erkeklerin yanında, binlerce kadının, çocuğun, kundaktaki bebeklerin cesetleri bir kan gölü içinde bırakıldı. Kurda, kuşa yem edildi. Bir süre sonra cesetler koktu, çürümeye terk edildi.'
Tayfunê Zilanî: "Cesetlerin altında kaldım ve kurtuldum"
'Yüzbaşı Derviş Bey'e bağlı askerler, isyana kalkışacağız diye bir anda Zilan Deresi'ndeki 7 köye baskın yaparak, taramaya başladılar. Herkesi öldürmeye başladılar. Kısa bir süre içinde ortalık cesetlerle doldu. Ben de kaçarken yere düştüm. Cesetlerin altında kaldım. Benim öldüğümü zannettiler. Bütün cesetleri üst üste yığdılar, ben de cesetlerin altında kaldım. Askerler gittikten sonra ortaya çıktım. Ancak ailemden sadece ben sağ kalmıştım. Babam, annem ve bütün akrabalarım öldürülmüştü. Çok az kişi sağ kurtuldu. Kurtulanlar da benim gibi akli dengelerini yitirdiler.'
Abdülkadir Çelebi: "Cesetleri üst üste yığılmıştı"
"Askerler köye yaklaştığında herkes kaçtı. Kaçamayan ele geçti. Babam beni ve annemi alarak kaçtık. Bonuzlu, Burhan, Kerx, Milk, Kunduk, Sarko, Gomik, Şorık, Milk bu köylülerin hepsini toplamışlardı. Babam Şeytanava'yı da topladılar dedi. Buradaki esirlerin tamamını Mülk'e getirdiler. Biz Boynuzlu köyünün uzağında bir çukura sığınmıştık. Askerlerin eline geçmeyen kaçan herkes oradaydı." Toplanan bütün köylülerin Mülk'e götürüldüğünü ve silah seslerinin bir kendilerine geldiğini hatırladığını belirten Çelebi, "Cenazelerin altından 100'den fazla insan sağ çıkmıştı. Bazıları yaralıydı, bazıları da yara almamıştı" dedi.
"Köylümüz olan iki çocukta cenazelerin altında çıkıp gelmişlerdi. Bir de Rabia vardı, kucağında bebeği vardı onunla kaçmıştı. Annem 'Rabia kızım nereden geliyorsun' dedi. O da cesetlerin altından çıktığını ve çocuğun uyuduğunu söyledi. Meğer çocuk ölmüştü. Gelirken çocuk ağlamasın askerlere ses gitmesin diye memeyi sürekli ağzında tutmuş çocuk boğulmuştu. Rabia'yı ve kucağında bebeğini hatırlıyorum. Askerler gidince cenazeleri defnetmeye gitti babamlar. Giderken üst üste yığılan cesetleri gördüm. Daha o manzara gözümün önündedir. Hiç bir zaman unutmadım" şeklinde konuştu.
Mirze Akmaz: "Hem kurşunluyor hem de süngülüyorlardı"
Zilan olayları yaşandığı dönemlerde 8 yaşındaymış. Akmaz yaşadıklarını şöyle anlatıyor; "Bütün köylüleri topladılar. Askerler bizim etrafımızı sardı. Derviş bey atına binmişti. Bizi köprünün diğer tarafına geçirdiler ve Doğanci köyü ile birleştirdiler. Bizi Xeybi adasına getirip bir araya topladılar. Derviş Bey elini salladı üzerimize kurşun yağdı. Kurşun sesleri feryat figan iç içeydi. Sesler kesilince silah sesleri de sustu." Cesetlerin arasından sağ çıkan Akmaz, anne babası ve kız kardeşinin üstüne kapandığını onların altında kaldığını hatırladığını kaydederek, "Sesler kesilince askerler cenazelerin içine girdi. Sağ kalanlara süngü ile vuruyorlardı. Bir kaç defa üst üste dolaştılar cenazelerin içinde. Bende anne ve babamın koynundan çıktım ikisi de üstüme kapanmıştı. Elbiselerimden kan damlıyordu. Hiç unutmam" diyor. Annesiyle babasının ve 2 ablasının yanı sıra amcası yengesi ve 9 amca çocuğunun katledildiğini söyleyen Akmaz, ailesinde sadece abisinin ve bir kız kardeşinin cesetlerin içinden çıktığını söylüyor.
Mela Ahmet yıldız: "Hayvalar da öldürüldü"
'Gök kızıldı ve bulutlar ağlıyordu. Gözyaşları ise alev alevdi. ? Bu mahşerden her canlı nasibini alıyordu. Kürtler koyun kılığına bürünüyorlar'' diye koyun sürüleri bombalanıyordu. Ortasına bomba düşen koyun önce göğe savruluyor; sonra da yere düşüyordu."
Hacı Şebab Kandemir: "Ekinler yakıldı, su kuyularına beton döküldü."
15 binden fazla kadın, çocuk ve yaşlı birbirlerine bağlanarak mitralyöz ateşine tutuldular. Hamile kadınların karınlarındaki çocuklar süngülendi. Ekinler yakıldı, su kuyularına beton döküldü.
Heci Heyder Özer: "İnsanların kafatasları vücutlarından kopup havaya uçuyorlardı"
Hepimiz oturduk. Bir kaç kız çocuğu beştaş oynuyorlardı, bazı çocuklar da mendil oyunu oynuyorlardı, hepsi de şen şakraktı. Tepelere xefif makineleri (mitralyöz) kurdular, yönlerini bize çevirdiler? İnsanların kafatasları vücutlarından kopup havaya uçuyorlardı, sonrada yağmur gibi gökyüzünden üzerimize et parçaları düşüyordu. Çığlıklar kesildikten sonra mitralyözler de durdu. Asker dağa vurup gitti" diyordu.
Reşit Akmaz
800, belki de 1000'den fazlaydık. Bizi teker teker tahta köprünün üzerinden karşıya geçirdiler. Hiç unutmam, 10 yaşlarında bir erkek çocuk oynaya oynaya güle güle yanımızda yürüyordu. Adaxeybê vadisine geldiğimizde, Birden bir ses yükseldi: 'Ateş serbest!'diye. Yağmur gibi üzerimize mermi yağdı. Çığlıklar, Allahu ekberler, Kelime-i Şehaddetler, ağlamalar, inlemeler, bebek sesleri, çocuk ağlamaları birbirine karıştı."
Heci Şebab Kandemir: "cenazeleri yakıyorlardı."
Seyid camisinden Êrşat mezarlığına kadar yolun her iki tarafı kurşuna dizilmiş insan cesetleriyle doluydu. Yazın başlarıydı. Kanları toprağın üzerinde simsiyah bir tabaka oluşturmuştu; annem yine gözlerimi kapattı. Korkmamam için? Erciş'in büyük camisi (Kara Yusuf Cami) var ya işte orasını cezaevi olarak kullanıyorlardı. Askerler Gelîyê Zilan'daki insanları gündüz getirip bu camiye kapatıyorlardı. Akşam olunca da götürüp öldürüyorlardı. Aşê Davuda'da ve Aşê keşiş'e götürüp öldürüyorlardı. Heyderbeg (Haydarbey) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Örene (Wêrane) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Yekmal yolu üzerinde öldürüyorlardı. Bu şekilde abartısız günde 200 kişiyi öldürüyorlardı. Esir kafileleri Erciş'e getirildiği zaman benle ailem de içindeydik. Êrşat köyüne geldiğimizde bazı evler yakılmıştı. Hala yanıyorlardı. işte bu ateşin içine cesetleri atıyordu askerler cenazeleri yakıyorlardı."
Cumhuriyet Gazetesi, 16 Temmuz 1930
'Ağrı eteklerinde eşkıyaya katılan köyler yakılarak, ahalisi Erciş'e sevk ve orda iskan olunmuştur. Zilan harekatında imha edilen eşkıya miktarı, 15 binden fazladır. Yalnız, bir müfreze önünde düşüp ölenler 1000 kişi tahmin ediliyor. Zilan deresine sıvışan 5 şaki teslim olmuştur. Buradaki harp, pek müthiş bir tarzda cereyan etmiştir. Zilan deresi, lebalep cesetlerle dolmuştur.'
Vakit Gazetesi13 Temmuz 1930
"Asiler 5 günde yok edildi. Zeylan deresindekiler tamamen yok edildi. Bunlardan bir kişi dahi kurtulamamıştır. Ağrı'da harekat devam ediyor. Dünden beri harekat sahasında eşkıya kalmamıştır. Büyük kuvvetlerimiz yüksek sarp dağlara iltica edenleri de mahv etmiştir. Zeylan deresi yüzlerce cesetle doludur."
Cumhuriyet Gazetesi 16 Temmuz 1930
Zilan Deresi'nde gerçekleşen olayı şu şekilde duyurur; "Ağrı eteklerinde eşkiyaya iltica eden köyler tamamen yakılarak ahalisi Erciş'e sevk edilip ve orada iskan olunmuştur. Zilan harekatında imha edilen eşkıya miktarı 15 binden fazladır. Harp pek müthiş bir tarzda cereyan etmiş, Zilan deresi lepalep cesetle dolmuştu."
Dönemin iktidarlarına göre ise; "İsyan mıntıkasında işlenen fiiller suç sayılmaz" dı. Bölge, "serbest atış alanı"ydı. 20 Temmuz 1931 tarih ve 1850 Sayılı Kanunla bu teyid edilmişti:
Madde 1: Erciş, Zilan, Ağrı dağ havalisinde vuku bulan isyanda, bunu müteakip Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkası ve Erzincan Pülümür kazası dahilinde yapılan takip ve te'dip hareketleri münasebetiyle 20 Haziran 1930'dan 1 Kanun-ı Evvel 1930 tarihine kadar askeri kuvvetler ve devlet memurları ve bunlar ile birlikte hareket eden bekçi, korucu, milis ve ahali tarafından isyanın ve bu isyanla alakadar vak'aların tenkili emrinde gerek müstakilen ve gerekse müştereken işlenmiş ef'al ve hareket suç sayılmaz.
Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir.
Madde 3: Bu kanunu icrasına Adliye ve Dahiliye vekilleri memurdur.
Boşaltılan Zian çevresine bilhassa Kafkaslardan getirilen Kırgızlar yerleştirildi.
FACEBOOK YORUMLAR