İnsan ve Vahiy

19 Mart 2017 - 23:24

İlim ehli insanı küçük bir kâinata benzetir. Kâinatı da insanın daha kapsamlı hali olarak tasvir ederler.

Hz Ali'den şöyle rivayet olunur. 'Sen kendini küçük bir şey sanırsın ama en büyük âlem sende gizlidir.'

Özü itibarı ile çok yerinde bir söz. Kâinat nasıl hala tam anlamıyla keşfedilememişse insan da hala tam olarak keşfedilmiş değildir.  İnsanın ihtiyaçları, arzuları, amaçları ve beklentileri hala doyuma ulaşmış değildir. İnsandaki duygu patlamaları sevgi, acıma, hüzün, öfke ve heyecanı hala tatmin edilmiş değildir. Tıpkı dünyamızda hala yeni yeni canlı türlerinin bulunması, uzaydaki gezegenler hakkında doyurucu cevaplar bulunamamış olması gibi insanında biyolojik ve ruhsal yapısı hakkında da cevaplanması gereken çok soru vardır. Bu açıdan kâinat ile insan birbirine benzer.

         Hatta ariflerden bazıları şöyle bir karşılaştırma bile yaparlar:

-Yeryüzünün dörtte üçü sudur, insan vücudunun da dörtte üçü sudur.

-Toprakta demir, bakır, çinko gibi elementler vardır. insan vücudunda da bu elementler vardır.

-Yeryüzünde nehirler çağlayanlar vardır, insanın damarlarında nehirlere benzeyen akan kan vardır.

-Dünyada dağlar vardır. insanda buna emsal kemikler vardır.

- Atmosferimizdeki rüzgârlar fırtınalar kimi zaman meltem esintilerin insanın ruh yapısındaki coşkuya ve heyecanlara benzetilir ve saire benzetilecek daha birçok yön vardır.

Asıl soru şu:  En büyük âlem olan insanın huzura kavuşması mutluluğu bulması için çare nedir? Ya da tersten söylersek insanın çevresine ve kendisine zarar vermemesi insanlara kötülük yapmaması ve zulümden kaçınması için çıkar yol hangisidir? Aslında Hz Ali efendimizin sözü üzerine biraz kafa yorarsak sorumuzun cevabı için bir ipucu bulmuş oluruz.

         İnsanın küçük bir kâinat olduğu hesabıyla olaya yaklaşırsak kâinatın düzen ve intizamını sağlayan kudretin insanın da düzen ve intizamını sağlayabileceğini söyleyebiliriz.

         Evet, kâinatın yaratıcısı Allah azimüşşsan sonsuz kudreti ile yarattığı kâinatta her şeyi tam ve eksiksiz yaratmıştır. Onun yaratmasında hiçbir noksanlık bulunmaz. Yarattığı bir sivrisinek ya da devasa yıldızlar ve gezegenler hepsi yerli yerinde ve kusursuzdur. Isı ve ışık kaynağımız Güneş Dünyadan 149 600 000 km uzaklıktadır. Bu kadar uzaklıktaki Güneş dünyamızdan 100 km uzaklaşsa yeryüzünde ısı kaybından her yer donar, 100 km yaklaşmış olsa sıcaktan insan yaşamı mümkün olmayacak hala gelir. Havadaki oksijen miktarı değişse oksijen maskesi ile yaşamak zorunda kalırız.

         El hâsılı kâinattaki müthiş hesaplamayı yapan kudret her şeyi kusursuz yaratmıştır. Rabbimiz kuranda bunu biz insanlara şöyle açıklıyor:

         (O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?)Mülk/67

         İnsanı yaratan yüce Allah nasıl ki kâinatın nizamını eksiksiz ve kusursuz bir şekilde koyduğu kanunlarla düzene sokmuşsa, insanoğlu içinde koyduğu kanunlara uymasını emir buyurarak hayatını düzene sokmak istemiştir. İnsanın kendi içinde tekâmülünün olması, kendisiyle barışık, yapıcı ve ıslah edici olması için bu kanunlara uymasını ferman buyurmuştur.

         (Şüphe yok ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip, çirkin olan kötü görünen şeylerle, haksızlığı ve taşkınlığı yasaklıyor ve size böylece düşünesiniz diye öğüt veriyor.) Nahl/90

         Görüldüğü gibi her Cuma hutbesinde dinlediğimiz bu ayet bile başlı başına insana bir istikamet veriyor. Hayatın yol işaretlerini dikte ettiriyor.  Sapasağlam bir güzergâh belirtiyor.

 

         İnsan aslında çok basit ve değersiz iken yaratıcı tarafından yaratılmışların şereflisi kılınıyor. Ona verilen iyiyi ve kötüyü ayırt etme iradesini ilahi kanunlara uygun kullandığında kâinatın en değerli varlığı haline geliyor.  Ona bahşedilen akıl ve düşünebilme yeteneği sayesinde yücelerin yücesine çıkabiliyor. Bu sebeple Allah defalarca insana tefekkür etmesini aklını kullanmasını tavsiye edip kâinatı doğru okuması tembih ediliyor. Bakınız Alak suresinin ilk beş ayeti insanı nasıl tarif ediyor.
 1. Yaratan Rabbinin adıyla oku! 2. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. 3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir  4. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti

5. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.

Kuranın ilk nazil olan ayetleri olan bu beş ayette okuma yazma bilmeyen peygambere kâinatı yaratanı düşünüp eşyayı doğru okumasının sonucunda yaratıcının ikramının büyüklüğünü göreceği vurgulanıyor. Yapacağı bu tefekkürü varlık âlemini yaratan rabbinin adıyla yapmasını emir buyuruyor. Akabinde insanın basit bir kan pıhtısının anne rahminde vücut bulmasıyla yaratıldığı gerçeği ile insanın bunu düşünmesi gerektiği açıklanıyor. Arkasından rabbinin insana olan ikramını ve ona sunduğu nimetler anlatılıyor. Bilmez iken Allahın ona ilim vererek araştırma yeteneği kazandırdığı açıklanıyor.

Sözün özü o dur ki biyolojik olarak insan çok basit bir varlık iken onu yücelten ona şeref ve itibar veren ve hiçbir varlığa nasip olmayan vahye muhataplık gibi bir şerefe nail kılan Allah insandan istediği hayatın vahyin gölgesinde olmasını istiyor. İnsanoğlu rabbinin bu buyruğunu yerine getirdiği zaman tıpkı kâinattaki kusursuz nizam gibi hayatı da mükemmelleşecek fesat ve bozgunculuktan kurtulup yapıcı ve ıslah edici olacak her iki dünya saadetinin öznesi olacaktır.

Aksi durumda insanın yaşadığı karmaşanın çözümü yoktur. İnsan eliyle oluşmuş hiçbir ideoloji, kanun, yaşam biçimi fikir akımı insanın huzurunu temin edemeyecektir.

 Yaşadığımız zaman ve geçmiş tarih bunun en güzel ispatı değil midir?

 

Selam ve dua ile?