KARDEŞLİK ÜZERİNE

KARDEŞLİK ÜZERİNE
25 Kasım 2017 - 13:15

            "İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın" Hz. Ali efendimize atfedilen bu sözü hepimiz duymuşuz, işitmişiz. Anlam itibarı ile çok manalar ihtiva eden bu söz, yaşadığımız ikilemleri açığa çıkartır.  Biz müslümanlar olarak bir türlü imanımızın gerektiği yaşam biçimini ikame etmekte başarılı olamıyoruz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve bu kardeşliğin getirdiği bir takım sorumluluklar olduğunu biliriz, konuşuruz ancak yaşamayız veya yaşamak için gayret göstermekten imtina ederiz. Oysaki toplumsal yaralarımızın çoğunun altında yatan sebep kardeşlikten gelen sorumluluklarımızın yerine getirilmemesinden kaynaklanır. Şöyle izah edelim;


Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: "Sizden biriniz Kendisi için istediğini Müslüman kardeşi içinde istemedikçe (kâmil manada ) iman etmiş sayılmaz


            Bu hadisin beyanına karşılık arzu, istek ve ihtiyaçlarımız için benim olsunda nasıl oluyorsa olsun mantığıyla yaşıyoruz. Kazanılacak mevki makam için en layık olanın biz olduğumuzu düşünürüz. Velev ki bunu hak etmeden kazanmış olalım.  Alışverişlerimizde dürüst davranmayıp kardeşimizi aldatıyoruz, bunu sıradan bir olaymış gibi görüyoruz. Oysa yahudi dahi olsa haklı olduğu sürece hakkını korumamız gerektiğini inancımız gereği öğrenmiştik. Komşumuz olan kardeşimizden bi haber yaşıyoruz sıkıntıları varsa "aman bana bulaşmasın" diye yolumuzu değiştiriyoruz. Oysa komşunun neredeyse komşuya varis olacağı bir inancın mensubu olduğumuzu unutuyoruz.


"Müminler biribirine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibidir". Hadisi şerifi gereğince sarılmamız, birbirimize sevgi beslememiz gerekirken kardeşimizin dedikodusunu yapmaktan çekinmez, çoğu zaman sınırları zorlayıp onu olmayan şeylerle itham etmekten çekinmeyiz ki Maazallah büyük günahı işlemiş oluruz ancak farkında olmayız.


            Oysaki sağlam bir toplum yapısının birbirine kenetlenmiş, sevgi ile harcı karılmış bir kardeşlik üzerine kurulduğunu peygamber efendimiz bizlere öğretmişti. Kendiside Mekkeli muhacirler ile Medineli Ensarı kardeş kılarak o özlenen saadet asrının mümtaz topluluğunu oluşturmuştu. Bu toplumu meydana getirdikten sonra her zorluğu yendi. Her engeli aşabildi. Belki de bu toplum yapısını oluşturamadığımız için sürekli zalimlerin çizmeleri altında eziliyoruz.


            "Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."

            Ancak nerde...


            Kafa ayrı dertten muzdarip, ayaklar ayrı yönlere gidiyor. Eller başka işlerle meşgul, kalp ise kendi halinde uyku vaziyetinde. Böyle bir vücudun inşa etmesini, üretmesini, ekip biçmesini beklemek abesle iştigal etmek olur.


            Bizlerin hali hazırdaki durumu budur.  Toplum yapımızın bozulduğunu, evlatların laf dinlemediğini, merhamet ve şefkat duygularının köreldiğini söyler şikâyet ederiz. Fitnelerin çoğaldığından, insanlar arasında sevgi ve saygının kalmadığından, büyüklere hürmetin olmadığından, sarhoşlardan,  hırsızlardan katillerden, esrarkeşlerden veryansın ederiz. Ancak bu durumun kendi ellerimizin yaptıklarından kaynaklandığını kabul etmeyiz.


            Hâsılı kelam. Dünyaya medeniyet götürmüş ecdadımızın başarı dolu hikâyelerinin içindeki sırrın birbirlerine kin beslemeyip kardeşçe dayanışmalarından kaynaklandığını görmemiz gerek. Biz Müslümanlar olarak onlar gibi dünyaya hak ve adalet ölçülerini getirmek istiyorsak oluşturacağımız toplum yapısını sağlam tuğlalarla örmeli inancımızın emrettiği kardeşlik hukukunu tesis etmeliyiz.


            Yoksa kuşa kurda yem olmaktan kurtulamayacağımız gibi, yaşadığımız çarpık hayatımızın meydana getireceği bir din edinmiş oluruz.