Kürtçe Hutbe Veren 9 İmam Tutuklandı. Bize Değil Allah'a Dava Açsınlar
İstanbul'da Kürtçe hutbe verdikleri, diyanetin hutbesinin dışına çıktıkları iddiasıyla gözaltına alınan 28 imamdan 9'u tutuklandı. Bir imam "Bu yargılama bize karşı değil, Allah’a karşı yapılmalıydı. Gidip, ‘Allah, sen niye Kürtçe diye bir dil yarattın’ desinler. Bizi değil Allah’ı dava etsinler. Güçleri yetiyorsa onu mahkemeye çeksinler. Çünkü bu dili Allah verdi." dedi
Kürtçe hutbe okudukları gerekçesiyle tutuklanan 9 imamın avukatı Hüseyin Boğatekin, mahkemenin ifade işlemine başlamadan tutuklama kararı verdiğini bilgisayardan gördüklerini söyledi. Gözaltında imamlara namaz kıldıkları sırada çekilmiş fotoğrafları suç delili olarak gösterilmiş.
İstanbul’da Demokratik İslam Kongresi (DİK) ve Din Alimleri Derneği (DİAY-DER) üyelerine yönelik 3 Temmuz’da yapılan operasyon kapsamında gözaltına alınan aralarında DİAY-DER Başkanı Ekrem Baran’ın da olduğu 28 kişiden 9’u dün çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı.
Dernek faaliyetleri suç sayılarak tutuklanan imamlara, “Diyanetin hutbesini neden okumadınız?” ve “Namazı, duayı neden Kürtçe yapıyorsunuz?” gibi soruların sorulması dikkat çekti.
Gözaltında fenalaştı
7 gün boyunca gözaltında tutulan ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılan İbrahim Yalın, gözaltı esnasında evlerinin kapısının kırıldığını, gözaltı işlemi esnasında psikolojik şiddet uygulandığını aktardı.
Yalın, ayrıca karakolda gözaltında bulundukları sırada birçok kişinin hastalıklarından dolayı hastaneye kaldırıldığını, 82 yaşındaki Halil Bulut’un defalarca kez fenalaştığını söyledi.
Bu durumun kabul edilemez olduğunu söyleyen Yalın, camide ve mescitte namaz kıldırırken çekilen fotoğraflarının önüne suçlama konusu olarak konulduğunu söyledi.
Delil: Namaz fotoğrafı
Yalın, ifade işlemleri sırasında çapraz sorguya alındıklarını, zorla dayatmalarda bulunulduğunu belirterek, “Onlar namaz kıldırmamı ısrarla kriminalize etmeye çalışıyorlardı. Örgütte para gönderdiğimi ve bunu kabul etmemi dayattılar. Halbuki böyle bir durum söz konusu değil. Derneğimiz kirası, suyu ve elektriği için topladığımız yardım sırasında çektirdikleri fotoğrafları önümüze koyup suç saymaya çalıştılar” dedi.
‘Bu dili Allah verdi’
Başakşehir’in Güvercintepe Mahallesi’nde bulunan Hz. Ömer Mescidi’nde Cuma namazları kıldıklarını paylaşan Yalın şunları söyledi:
Tek suçumuz budur. Ayrıca birçok hocamız Kürtçe vaaz verdiği için suçlandı. Kürtçe vaaz vermek suç ise Türkiye’nin yarısı da suçludur. Bu yargılama bize karşı değil, Allah’a karşı yapılmalıydı. Gidip, ‘Allah, sen niye Kürtçe diye bir dil yarattın’ desinler. Bizi değil Allah’ı dava etsinler. Güçleri yetiyorsa onu mahkemeye çeksinler. Çünkü bu dili Allah verdi. Başka kimse vermedi. Anadilimiz Kürtçedir, bugün ülkenin her yerinde özgürce İngilizce konuşulup öğretiliyor. Ancak Kürtçe denilince suç sayılıyor.
Hutbe suç sayıldı!
Adli kontrolle serbest bırakılan bir diğer din alimi Fahrettin Ülgün de, “Derneği niçin kurdunuz, PKK ve KCK’ye bağlı mısınız, toplanan paralar nereye gidiyordu?” şeklinde onlarca sorunun kendilerine sorulduğunu belirterek şunları aktardı:
Aylık olarak kurduğumuz kumbaradan bize gelen bin liradır. Bununla da kira, su ve elektriğimizi ödemeye çalışıyoruz. Yetiyor mu, yetmiyor. Ama bu parayı dağa gönderdiğimizi söylüyorlar. Kiraya yetmeyen bir parayı dağa nasıl göndereceğiz? Yine yardıma muhtaç bir kadına yaptığımız yardım da suç unsuru sayıldı. ‘Siz o kadının oğlunun terörist olduğunu bilmiyor musunuz?’ deyip suç saydılar. Halbuki o kadının bir oğlu dışarıda bir oğlu ise askerde. Şimdi iki oğlu da Allah korusun yaşamını yitirirse ‘terörist annesi’, ‘şehit annesi’ mi olacak? Öte yandan yaptığımız telefon görüşmeleri, okuduğumuz Kürtçe hutbeler de suç sayıldı.
‘Şafilik mezhebi de suç’
Tutuklanan DİK ve DİAY-DER üyelerinin avukatı Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Hüseyin Boğatekin ise özellikle Kürtçenin suçlama konusu yapıldığına işaret etti. Boğatekin, “Müvekkillerimize, Kürtçe’deki bazı kelime ve kavramları kullandığı için suçlandı. Bu kelimelerin örgüt jargonu olduğu yönünde suçlamalar vardı. Dışarıda akademik Kürtçe olarak geçen birçok sosyolojik kavrama da denk gelen kavramların kullanılması örgütsel terminoloji olarak gösterilip suç sayıldı. Ayrıca şafi mezhebi ve ritüellerinin yaşanması da suç unsuru olarak önümüze konuldu” ifadelerinde bulundu.
Diyanet’in dışına çıkmak
Müvekkillerine, “Neden Diyanetin hutbesini okumadınız, neden Diyanetin yorumlarının dışına çıkınız, neden kendinize ait yorum ve ritüelleriniz var?” şeklinde sorular sorularak suçlamalar üretildiğini kaydeden Boğatekin, “ Din ve inanç özgürlüğünün bu kadar açık bir şekilde ihlal edildiği son yıllarda görülen başka bir olay yok. Ayrıca biz müvekkillerimiz için hakim sorgusu beklerken, gazetelere ve internet sitelerine diyanet başkanının konuşmalarının geçmesi de tutuklamalarda ekili oldu. Özellikle burada soruşturmada yer alan müvekkillerimizi, hedef olan bir açıklaması oldu. ‘İslam dinine karşı faaliyetler yürütülüyor’ gibi bir iddiada bulundu. Bu soruşturmanın kararı zaten verilmişti” diye belirtti.
‘Tutuklama kararı önceden yazılmıştı’
Sulh Ceza Hakimliği sorgusu beklerken diğer avukatlarla birlikte şahit olduğu durumu paylaşan Boğatekin şu ilginç bilgiyi verdi:
Şu rezaleti de belirtmek isterim. Biz tutuklama sorgusuna girdiğimizde zaten bilgisayar ekranında tutuklama kararı yazılmıştı. Bunu saklamayı unuttular. Avukatlar olarak bunu gördük. Sorgu başlamaksızın zaten karar verilmişti. Bu durum 4’uncu Sulh Ceza Hakimliği’nde yaşandı. Karar önceden beliydi. Biz bu durumu asla kabul etmeyeceğiz. Müvekkillerimiz hepsinin yaşları 70 ve üstüydü. En kısa zamanda özgürlüklerine kavuşmak için gereken her türlü hukuki girişimde bulunacağız
FACEBOOK YORUMLAR