MÜSLÜMAN ÜLKELERİN PISIRIK YÖNETİCİLERİ

27 Temmuz 2017 - 15:31

Terör devleti İsrail, Kudüs'te, hassaten Mescid-i Aksa'da işlediği gasp ve cinayetlerdeki Vandallıkları, hiç şüphesiz elverişli uluslararası konjonktürle doğrudan ilişkilidir. 

Klasik Amerikan siyasetinin koşulsuz-sınırsız İsrail'in işgal politikalarına destek sunma geleneğini katlayarak sürdüren Trump'la da sınırlı değil. İsrail, nispeten pasifize olmuş Avrupa Birliği'nin aksine Rusya'dan da tüm zamanların en güçlü desteğini alabilecek potansiyele sahip olduğunu da görmüş olduk 

İsrail-Körfez ülkelerinin, "1967 sınırlarına dayalı iki devletli çözüm" tartışmalarını dahi anlamsız hale sokan küresel manzaranın diğer cephesinde ise bölgedeki despotik rejimler gerçeği dikiliyor karşımıza.

Mısır'ı Hüsnü Mübarek karanlığından daha derin ve kanlı bir bataklığa sürükleyen Darbeci Sisi cuntası, bölgesel açıdan İsrail'in işgali hızla derinleştirmesine hizmet eden birinci faktör olarak beliriyor şüphesiz. Darbeci Sisi'yi yanlarına alarak Katar'a karşı abluka kararı ilan eden Suudi Arabistan'ın başını çektiği Körfez ülkeleri, Amerika kadar İsrail'in de elini rahatlatan bir pozisyonu deklare ettiklerinde, hangi beldelerde acıların büyüyeceği besbelliydi. 

Öncelikle Suriye ve Filistin'den başlayarak İslam dünyasının diğer tüm bölgelerinde dökülecek kan ve gözyaşı, işgal edilip talana açılacak topraklar için planlar revize ediliyor, yeni tuzaklar kuruluyor besbelli. Aslında İsrail'i Cesaretlendiren Müslüman ülkelerin pısırık yöneticileridir. 

Bugün İslam coğrafyasını işgal eden İsrail'in, Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya yönelik artan saldırılarını bırakın durdurmaya neredeyse kınamaya mecalleri kalmamış bir manzara arz ediyorlar. İsrail'i güçlü ve pervasız kılanın, evvel emirde Müslüman toplumlar içinde yer edinmiş işbirlikçi ruh olduğunu kim inkar edebilir? 

Ramazan'ın ilk haftası Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır'ın üstelik Kudüs'ün işgalinin 50. yılında Katar'a yönelik giriştikleri kuşatma zikredilen işbirlikçi misyonun ne düzeyde bir beşinci kol faaliyetine dönüştüğünü belgeliyordu adeta. 

Bununla da yetinmeyip Katar'a iletilen 13 maddelik yaptırım listesiyle Hamas'tan, İhvan-ı Müslimin'e değin tüm İslami hareketleri çökertmek üzere Katar da aynı ortak paydada birleşmeye mecbur tutuluyordu. 

Üstelik her biri topraklarında devasa büyüklükte Amerikan askeri varlığı bulunduran ülkelerin Katar'dan Türkiye ile yaptığı askeri işbirliği anlaşmasını iptal etmesini ve TSK'nın sınır dışı edilmesini talep etmeleri mide bulandırıcı unsurların yoğunluğuna delalet ediyordu. 

Irak'taki gelişmeler IŞİD'le mücadele adı altında neredeyse istisnasız tüm Sünni şehirlerin harabeye çevrilmesine ve kan denizine dönüşmesine kestirmeden imkân sağladı. Musul'u Halep'ten beter edenler kimdi? 

Halep'i Musul'dan daha beter harabeye çevirenler kimlerdi? Ne Musul ne de Halep için ortaya doğru düzgün bir tepki, caydırıcı değilse bile tarihe iz bırakacak bir itiraza geçilemedi ne yazık ki.

Halep'i Esed rejimi ve Rusya ile birlikte ABD yakıp yıktı. Musul'u Maliki güçleri ve Amerikan ordusuyla beraber Esad mezarlığa çevirdi. Bütün bunları Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri zevkle izledi. 

Kudüs ve Mescid-i Aksa için bütün hepsinin hayırlı hiçbir şey yapmamak üzere anlaştıkları rahatça görülüyor. 

Allah'ım! Müslüman Ülkelerin idarecilerine basiret ve feraset ver.