'Sağlıktan memnuniyet yüzde 39'dan yüzde 75´lere ulaştı'

'Sağlıktan memnuniyet yüzde 39'dan yüzde 75´lere ulaştı'
02 Nisan 2017 - 13:45

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 2002 yılında iktidara gelen AK Parti'nin ülkenin kalkınması ve insanların sağlıklı yaşam hakkına kavuşması için "Sağlıkta Dönüşüm Programı" başlattığını ve bunu başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğini belirterek, "Vatandaşlarımızın sağlıktan memnuniyeti yüzde 39'dan yüzde 75’lere ulaştı. Anne ve bebek ölümlerinde çok ciddi azalmalar meydana geldi. Mesela anne ölümleri, her 100 bin annede 70’lerde iken bu 14’lere kadar geriledi." dedi.

"Kamu ve Özel Ortaklığı Derneği" tarafından TÜYAP'ta düzenlenen Expomed Sempozyumu'nda konuşan Akdağ, sektörün bileşenleri ve paydaşlarıyla görüş alışverişinde bulunmanın faydalı olduğunu dile getirdi.

Sağlığın herkesin vazgeçemeyeceği çok önemli bir alan olduğunu dile getiren Akdağ, "Sağlık aynı zamanda toplumlar için kalkınmanın da çok önemli bir aracı. Lancet Komisyonu, son 20 yıl içerisinde gelişmekte olan ülkelerin yüzde 24'ünün yani dörtte birinin sağlığa yapılan harcamalardan ileri geldiğini ortaya koydu. Genellikle biz sağlık sistemleri yöneticileri ya da paydaşları, ülkelerin finansmanını sağlayan bakanlıklarca parayı harcayan kimseler olarak biliniriz. Ama bu yanlış bir bilgi. Aslında sağlığa yapılan harcama ülkelerin kalkınmasına yapılan harcama anlamına geliyor. Bunu bizler finansman sağlayıcılara çok iyi bir şekilde anlatmalıyız. Genelde biraz önce ifade ettiğim gibi bunun bir harcama kalemi olduğu düşünülüyor, halbuki bu bir kalkınma kalemidir." diye konuştu.

"Sağlıkta dönüşüm"

AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılında ülkenin kalkınması, insanlarının sağlıklı yaşam hakkına kavuşmaları için "Sağlıkta Dönüşüm Programı"nı başlattıklarını hatırlatan Akdağ, şöyle devam etti:

"Bu program 10 yıl içerisinde büyük bir başarı gösterdi. Şöyle ki, vatandaşlarımızın sağlıktan memnuniyeti yüzde 39'dan yüzde 75’lere ulaştı. Anne ve bebek ölümlerinde çok ciddi azalmalar meydana geldi. Mesela anne ölümleri, her 100 bin annede, 70’lerde iken bu 14’lere kadar geriledi. Öyle ümit ediyorum ki, bu sayıyı daha da aşağılara çekmiş olacağız. Türkiye’de doğumda beklenen yaşam süresi, 10 yıl içerisinde 72 yıldan 78 yıla çıktı. Finansal koruma açısında da Türkiye’deki sistem, oldukça mükemmel bir sistemdir. Bugün 80 milyon vatandaşımız, koruyucu bir kamu sağlık şemsiyesinin altındadır. Sağlık haklarına hem birinci basamak hizmetlerinde hem de ikinci basamak hizmetlerinde en mükemmel biçimde ulaşır."

"Patron devlettir"

Bu değişimin iki önemli ayağı olduğunu söyleyen Akdağ, şöyle konuştu:

"Birincisi çalışanlarımıza performanslarına göre ödeme yapmaya başladık. Bu çalışan verimliliğini çok ciddi şekilde artırdı. Kuşkusuz bunun daha mükemmel hale getirilmesi gerekiyor. İkincisi de kamu-özel ortaklığıyla yaptığımız işlerdir. Kamu-Özel ortaklığı denilince genelde büyük projeler akla geliyor. Bizim de şimdilerde Türkiye’de yapmaya başladığımız Şehir Hastaneleri. Ama kamu-özel ortaklığı bundan ibaret değil. 2002’nin başından itibaren biz, kamu-özel ortaklığını birçok alanda kullanıyoruz. Bugün Türkiye’deki Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarının, hastanelerin hizmetlerinin çok büyük bir bölümü özel sektör tarafından sağlanmaktadır. Ama altını çizerek söylüyorum: Patron devlettir."

Akdağ, sağlık hizmet sektörünün hatta sigortacılığının büyük ölçüde özel sektöre devredilmesinden yana bir politikacı olmadığını kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eğer bir ülkede kamuda sağlık sektörünü güçlendirirseniz, özel sektörden de kaliteli ve ucuz bir hizmet alabilirsiniz. Eğer kamuda sağlık hizmet sektörünü ve sigortacılığını güçlendiremezseniz, bu size çok pahalıya mal olur. Dünyada öyle ülkeler var ki, birisini söylüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri, yılda kişi başına 9 bin 500 dolar sağlık harcaması yapmasına rağmen, en 30 milyon kişi sağlık hizmetini hiç alamıyor. Geriye, kalanlar ise aslında bir sağlık sigortası olduğu halde, ağır bir sağlık sorunu geçirdiği zaman varını-yoğunu satmak zorunda kaldığını biliyoruz. Böyle bir sağlık sistemi olmaz. Eğer insana hizmet edeceksek, herkes için sağlık prensibi ile hareket edeceksek, bana göre bunun yolu sağlıkta kamuda sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesidir. Ama bunu yaparken de kamu-özel ortaklığından ziyadesiyle istifade edebilirsiniz."

"Şehir hastaneleri bir başarı hikayesidir"

Akdağ, özel sektörden parça parça alınan sağlık hizmetlerinin şehir hastanelerinde daha entegre bir şekilde bir bütün olarak alınabileceğinin imkanlarının da oluşturulduğunu belirtti.

Kurulacak büyük bir şirketin altında finansörlerin, inşaat şirketlerinin ve diğer hizmetleri sunan yapılar olduğunu kaydeden Akdağ, "Şehir Hastanelerinin mantığı bu. Aslında Türkiye’de daha küçük hizmetler olarak başlayan kamu-özel ortaklığının artık zirve ve iyice gelişmiş halidir. Şu anda hizmete aldığımız üç şehir hastanemiz var. Birincisi Mersin’de bin 300 yataklı hastane. İkincisi Isparta’da 800 yataklı hastane. Üçüncüsü ise Yozgat ilimizde 500 yataklı hastane. Önümüzdeki yıllarda belki, böyle 31-33 projemiz olacak. Toplamda 40 bin yatağın üstünde yeni yatak inşa etmiş olacağız. Bunu yaparken Türkiye’deki yatak kapasitesini 40 bin daha artırmıyoruz. Elimizdeki eskimiş binalar, artık zamanını doldurmuş ekipmanları yenileriyle değiştirmiş oluyoruz. Doğrudan satın alarak değil, kamu-özel ortaklığıyla. Böylece Türk firmaları, yabancı ortaklarıyla beraber, kamu-özel alanında şehir hastaneleri projelerimizde büyük bir tecrübe kazanmış oldular." değerlendirmesinde bulundu.

Akdağ, Şehir Hastaneleri Projesinde kamu-özel sektör ortaklığında yürütülen işlerin bir başarı hikayesi olduğunu ifade etti.

Dost ülkelere iş birliği çağrısı

Bu başarı hikayesinin arka planında ise bir ülkenin ekonomik istikrarına duyulan güven olduğunu dile getiren Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sözlerini şöyle tamamladı:

"Şehir hastaneleriyle yeni bir döneme başlıyoruz. Bu yeni dönemde ikinci bir hamlemiz de tıbbi cihazların yerleştirilmesidir. Kamu olarak büyük bir satın alma gücünüz olduğu zaman bunu da yapabilirsiniz. Dost ülkelerle ortaklıklar kurmamız mümkün. Böylece satın alma gücümüzü artırabiliriz. Sektörü ülkelerimizde doğrudan yatırıma cezbedebiliriz. Yatırımların bir kısmını Türkiye'de yaparken, diğer kısmını ise bu dost ülkelerle birlikte gerçekleştirebiliriz. Türkiye, sağlıkta dönüşüm programının ikinci dönemine başlıyor. Bu dönem; verimlilik, etkinlik ve bunun sonunda gerçekleşen kolay erişimin, artık çok kaliteli bir hizmete dönüşmesiyle inşallah gelişecek. İnsanların sağlıklı yaşamasını öne alan bir yaklaşım göstermeliyiz. Sağlık iş birliği yapılacak en mükemmel alanlardan birisidir. Ülkeler arasında bazı anlaşmazlıklar olsa bile sağlık alanında iş birlikleri geliştirmek mümkündür."


Kaynak : Trthaber.com.tr