'Seçimler birlikte yapılacak ve 2019'da olacak'

'Seçimler birlikte yapılacak ve 2019'da olacak'
25 Kasım 2016 - 01:40

Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç'un moderatörlüğünde, Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu ve Hürriyet Gazetesi yazarı Vahap Munyar'ın gündeme ilişkin sorularını cevapladı. 

Başbakan Binali Yıldırım, Suriye'deki hava saldırısında üç askerin şehit edilmesine ilişkin, "Konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığımızın muhataplarıyla gerekli askeri temasları devam ediyor. Nereden kaynaklandı, nasıl kaynaklandı, tekrarı olmaması konusunda da en kesin ve net şekilde uyarılar yapıldı muhataplara." dedi.

Suriye'nin Halep kentine bağlı El-Bab'daki son durumun sorulması üzerine Başbakan Yıldırım, Fırat Kalkanı Harekatı'nda güney sınırları emniyet altına almak, teröristlerin geçişini engellemek ve Türkiye'ye DEAŞ unsurlarının attığı roketlerin önüne geçmek için bu operasyonun başlatıldığını, başarılı şekilde de devam ettiğini söyledi. 

Yıldırım, El-Bab'ın etrafının kuşatıldığını belirterek, dün geceki hava saldırısında 3 askerin şehit olduğunu, 10 askerin de yaralandığını hatırlattı.

Konuyla ilgili, Genelkurmay Başkanlığının muhataplarıyla gerekli askeri temaslarının devam ettiğini bildiren Yıldırım, "Nereden kaynaklandı, nasıl kaynaklandı, tekrarı olmaması konusunda da en kesin ve net şekilde uyarılar yapıldı muhataplara. Bu yaşanan olay, bizim oradaki hedeflerimizi, amaçlarımızı asla vazgeçirecek bir konu değildir. Orada sadece DEAŞ'ı bölgeden temizlemek değil aynı zamanda Münbiç ve Afrin bölgesinden hareket edip, güneyde PYD unsurlarının bölgeyi birleştirme amaçlarının da önüne geçmektir." ifadesini kullandı.

Yıldırım, Türkiye'nin, Suriye'nin toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir düşüncesinin bulunmadığına vurgu yaparak, Halep'e yürümek gibi hiçbir hedefin olmadığının da altını çizdi.

Zaman zaman "Güneye doğru gelince amaç Halep" gibi ifadelerin kullanıldığına dikkati çeken Yıldırım, "Böyle bir hedefimiz yok. Hedefimiz, DEAŞ başta olmak üzere PYD, YPG gibi PKK'nın yeni versiyonlarının bölgede oluşturacağı istikrarsızlığı ortadan kaldırmaya yönelik, Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) öncülüğünde başlatılan bir harekattır." diye konuştu.

"AB'nin aldığı kararın bizim açımızdan hiç önemi yok"

Avrupa Parlamentosunun (AP), Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile sürdürdüğü müzakerelerin geçici olarak dondurulmasını tavsiye eden tasarıyı kabulüne ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin bir süreden beri gergin olduğunun sır olmadığını dile getirdi.

Yıldırım, çeşitli vesilelerle Türkiye'ye ayar vermeye çalışıldığını vurgulayarak, "Başkalarının ayar vermeye kalkışması, yönlendirmelerle, işaretlerle, talimatlarla hizaya getirme bizim karakterimize uygun bir şey değil. Biz, kendi kararını kendisi veren, en büyük dayanağı da milleti olan, geleneğimizde hep özgürlüğümüzü canımız kadar önemli bilmişiz. Esaret altına girmeden 16 devlet değiştirerek bugünlere gelmişiz. Bu hassasiyetimizin herkes tarafından görülmesi lazım." değerlendirmesinde bulundu.

AB'de yaşanan gelişmelerin, maalesef Türkiye kamuoyundaki gerçek durumu yansıtmadığını söyleyen Yıldırım, AB'deki ülkeleri zehirleyen iki örgütün bulunduğunu, birisinin PKK ve uzantıları, bir diğerinin de Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olduğunu kaydetti.

Yıldırım, bu örgütlerin amansız bir şekilde Avrupa'da Türkiye'yi kötülemek için müthiş bir kampanya yürüttüklerini ifade etti.

"AB'nin bugünkü aldığı kararın bizim açımızdan hiç önemi yok." diyen Yıldırım, bunun yaptırımı bulunan bir karar olmadığına işaret etti. Bu kararın daha sonra liderler zirvesinde bir gündem maddesi olarak geleceğini belirten Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Ümit ederim ki Avrupa'da hala vizyoner, Avrupa'nın geleceğini, Türkiye ile beraber inşa etmek isteyen güçlü bir liderlik ortaya konur. Bu hiçbir anlam ifade etmeyen, Avrupa ile Türkiye arasında zaten çok kırılgan olan ilişkileri daha da olumsuz noktaya taşıyacak bir sonuca varmaz.

Varırsa ne olur? Türkiye'nin, AB yolculuğu dün başlamış değil. Neredeyse kara sevdaya dönüşmüş. 60 yılı geçmiş ama katettiğimiz mesafeye baktığımızda AK Parti iktidarı döneminde ciddi ilerleme var; müzakereler başlamış. Bu kararın pratik anlamı şu; 'Biz, müzakere faslı açmayacağız'. Zaten uzun zamandan beri açılmıyor, canları sıkılınca açıyorlar kapatıyorlar, keyifleri gelince açıyorlar. Böyle bir belirsiz süreç uzun süredir devam ediyor."

"Avrupa'ya 3 misli, 5 misli daha çok zarar verir"

Türkiye'nin aslında bölgede, Avrupa'nın güvenliğini de sağlayan bir ülke olduğunu vurgulayan Yıldırım, şunları söyledi:

"Düşünün, Türkiye olmazsa ne olacak? Bütün bu Ortadoğu'dan, kargaşanın, savaşın yaşandığı bölgelerden akın akın mülteciler Avrupa'yı istila edecek ve çok büyük bir sorunla yaşamak zorunda kalacaklar. Türkiye buradan bütün bu sorunları, kendi içerisinde yönetebilen bir ülkedir. Avrupa'nın bunu görmesi lazım. Avrupa ile ilişkileri zehirlemek, kopma noktasına getirmek Türkiye'ye zarar verir kabul ediyorum ama Avrupa'ya 3 misli, 5 misli daha çok zarar verir."

Yıldırım, Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkilere de değinerek, bunun AB'nin alternatifi olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.

Türkiye'nin bulunduğu jeopolitik bölgenin ve coğrafi şartların önemine işaret eden Yıldırım, Türkiye'nin hem Avrupa hem Asya kıtasında bulunduğunu hatırlattı. Yıldırım, Türkiye'nin yıllar boyunca "AB'ye üye olunacak" diye diğer ülkelere sırtını dönmediğini belirterek, şöyle devam etti:

"İlişkilerimiz Rusya ile de gelişiyor, Kafkas bölgesiyle gelişiyor, Ortadoğu ile hele hele son yıllarda Afrika ile de çok yoğun bir ticari, siyasi, ekonomik ilişkileri geliştirmekteyiz. Dünyanın gidişatına da bakmamız lazım. Bugün Çin, Hindistan, Japonya, Endonezya, Malezya gerçeği var. Bu ülkeler, şu anda yükselme trendi hızla devam eden ülkeler. Avrupa'da ise uzun süreden beri bir durgunluk var, hatta büyüme yok denecek kadar az.

Bizim, Doğu ile ilişkilerimizi geliştirmek gayet doğaldır. Buradan şunu söylemek lazım; bu bir tehdit değil, Avrupa'ya karşı bir meydan okuma da değil. Burada karşılıklı irade var. Uzakdoğu ülkeleri, Çin, Rusya, Orta Asya ülkeleri bunlar, ilişkilerimizi hem siyasi hem ekonomik olarak geliştirmek istiyorlar, biz de geliştirmek istiyoruz. Olay bundan ibaret. Yoksa 'AB olmazsa Asya birliği olur' gibi bir zorunlu tercih peşinde değiliz, bunun böyle görülmesinde fayda var."

"Bütün krizleri atlattık. Bunu da atlatacağız"

Türkiye'nin ayrıştığı bir durum olduğunun altını çizen Yıldırım, "Zannediyorum, biz en fazla bir ay içinde değer kaybeden ikinci ülkeyiz. Dolayısıyla, Türkiye'nin ayrışmasının temel sebebi de az önce bahsettiğim son zamanlarda başka ülkelerde olmayıp da biz de meydana gelen olaylar. Böyle görmek lazım." değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Yıldırım, toparlamanın ne kadar süre alacağına ilişkin de "Dünyadaki uzmanlar şöyle hesap ediyorlar. Yeni Başkan'ın göreve başladığı ana kadar, bu kurdaki oynaklık devam edecek. Bu, ne demektir? Önümüzdeki bir buçuk ay boyunca bu tip dalgalanmalar olacaktır. Öyle farz ediyoruz. Daha önce biter, daha sonra biter, önemli değil ama daha önce misal verdim. Türkiye, en az 4-5 sefer 14 yıl içinde buna benzer dalgalanmaları, buna benzer fırtınaların sınavını başarıyla verdi ve bütün krizleri atlattık. Bunu da atlatacağız. Ben, bundan adım kadar eminim. Vatandaşlarımız rahat etsin." ifadelerini kullandı.

"Her ülkede, merkez bankası ve hükümet ilişkilerinde sorunlar yaşanır"

Merkez Bankasının, para politikaları bakımından gerekli tedbirleri aldığını ve burada bir sorun bulunmadığını vurgulayan Yıldırım, bugün de kararın açıklandığını hatırlattı. Yıldırım, ayrıca kendilerinin de alacağı tedbirler olduğunun altını çizdi.

Merkez Bankasının faiz kararını nasıl değerlendirildiğine ilişkin de Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu:

"Her ülkede, merkez bankası ve hükümet ilişkilerinde sorunlar yaşanır. Bu, bize has bir şey değil. Onun sebebi, ekonomide her şey yolunda olduğunda kimse kimseye bir şey demez ama ekonomik göstergelerde bozulmalar olunca sorumlu aranır. O bağlamda, bu hep gündeme gelir.

Merkez Bankasının bağımlılığı, bağımsızlığı konusu sıkça dile getiriliyor. Onun arkasında da 'Cumhurbaşkanı'mızın, bizim Hükümet olarak da faiz artırmanın sürdürülebilir büyümeye bir katkısının olmadığının, bunların kısa vadeli şoklarda alınacak kararlar olduğunu' söylememizden kaynaklanıyor. Biliyorsunuz, 2001 yılında Merkez Bankasının görevi, sorumluluğu belirlendi ve bir bağımsız yapıya dönüştürüldü. Bu yapı, neyi öngörüyor? Para politikalarını, Merkez Bankası belirleyecek ancak yıllık enflasyon hedefini Hükümet ile beraber kararlaştıracak. Bu sistem, devam ediyor ve belirli sürelerle de Merkez Bankası geliyor ve Hükümet'e faaliyetlerini, ekonominin genel gidişatını, büyüme, faiz, enflasyon, riskler ve alınması gereken tedbirler konusunda sunum yapıyor, bilgi arz ediyor. Dolayısıyla, o bağımsız ben bağımsız. Öyle bir bağımsız anlayış yok. Ekonomi, bir bütün. Parasal politikalarıyla, büyümeyle, cari açığıyla, mali disiplinle, geliriyle, gideriyle, herkes Merkez'i de ilgilendiriyor.

Türkiye'de büyüme hedeflerin altında gerçekleşse, enflasyon hedeflerin üstünde gerçekleşse, döviz kurları planlananın dışına çıksa 'Beni ilgilendirmiyor, Hükümet'i ilgilendiriyor.' diyebilir mi? Hükümet, tersini diyebilir mi? Diyemez."

Ekonomi Koordinasyon Kuruluna, zaman zaman bağımsız kurulları davet ettiklerini belirten Yıldırım, hepsinin teknik olarak elindeki bilgileri paylaştığını, ancak kararı siyasi iradenin verdiğini söyledi. Yıldırım, para politikaları ve faiz konusu bakımından Merkez Bankasının Para Politikası Kurulunun her ay toplandığını ve karar verdiğini anlattı.

"Dün akşam yapılan toplantıda, faiz artışının işaretini aldınız mı?" şeklindeki soruya da Yıldırım, "Onu konuşmadık. Tabii ki tahminlerimiz vardı. Biz, doğrusu 'artırmadan başka araçlarla bu iş yapılabilir mi?' diye bunun üzerine yoğunlaştık. Son kararı, Merkez kendisi verdi, böyle bir yolu seçti. İnşallah, bu da 'hayırlı olur' diye düşünüyorum." yanıtını verdi.

"Sermayeye bir kısıtlama yok"

Hükümet'in atacağı adımlara ilişkin de Yıldırım, kısa vadede yapılanlar hakkında bilgi verdi. Yıldırım, Merkez Bankasının bir karar aldığını ve birkaç gündür bunu uyguladığını ifade etti. Yıldırım, şunları kaydetti:

"İhracatları biliyorsunuz, Merkez döviz veriyor. İşlerini görüyorlar, mallarını satıyorlar. Dönüp, gelip o aldıkları dövizleri geri vermesi lazım. Piyasayı, fazla hareketlendirmemesi için onlardan Türk parası olarak almaya başladı. 'Ben, sizden döviz istemiyorum. Gelip, piyasadan döviz almanıza gerek yok. Bana, Türk parası getirin.' Bunu uygulamaya koydu. Böylece, 2 milyar dolarlık bir kaynak, sektörde daha doğrusu döviz piyasasında kalmış oldu.

Bir karar daha aldık. Yaklaşık, çok kısa vadede 5 milyar doları bulan, devletin yaptığı sözleşmeler var. Alacağını dolar olarak öngören sözleşmeler var. Bunların Türk parası olarak ödenmesine imkan sağlıyoruz. Bu, ne demektir? Şimdi diyelim ki siz devletten bir liman aldınız, havalimanı. İhaleyle aldınız ve taksitle ödemeleriniz var. Ne yapacaksınız? Piyasaya gidip, döviz alacaksınız. O dövizi getirip, bize vereceksiniz. Biz diyoruz ki bırak piyasadaki dövizi. Dalgalanmaya olumsuz katkı sağlama. Elindeki Türk parasını getir ve bize ver."

Söz konusu 5 milyar doları bulan sözleşmelerin gelecek 3-4 ay içinde gerçekleşecek bir miktar olduğunu anlatan Yıldırım, "Zannediyorum bunun 2 milyar kadarı hemen bir ay içinde gerçekleşecek bir şey. Bu da önemli bir tedbir." dedi.

"Burada yerli, yabancı ayrımı var mı?" şeklindeki soru üzerine de Başbakan Yıldırım, "Öncelikle yerli. Yabancılarla ilgili bu uygulama, ihtiyane olur. Sermayeye bir kısıtlama yok." diye konuştu.

Sermaye kısıtlamasına yönelik konuşmalar bulunduğunun belirtilmesi üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bu alçakça dedikoduları yayıyorlar. Türkiye'de bunları yayıyorlar. Bunların kasıtlı yayıldığını biliyoruz. Bu alçaklığı yapanları da biliyoruz. Böyle bir şey yok.

Türkiye, bırakın devlet, özel sektörü 200 milyar doların üzerinde taahhüde girmiş. Dünyanın her tarafından, Avrupa ağırlıklı olarak sendikasyonlar yapmış proje krediler almış. Devletin bu kadar borcu yok zaten ama özel sektörün borcuna da 'bizi ne kardeşim.' diyecek halimiz yok. Çünkü, fabrika açtılar, üretim yaptılar, istihdam sağladılar. Dolayısıyla, onların sıkışık anlarında da sıkıntılarında da mutlaka biz, yanlarında olmak zorundayız. Onun için bu tedbirleri alıyoruz. Kısacası, bugünler gelip geçecek. "

"Seçimler birlikte yapılacak ve 2019'da olacak"

Tasarı halindeki "Cumhurbaşkanlığı sistemi hakkında açıklama yapan Yıldırım şunları söyledi:

"Milletvekilleri seçimleri ile cumhurbaşkanlığı seçimleri birlikte yapılacak ve 2019'da olacak. 2019'dan sonra fiilen yüzde 100 cumhurbaşkanlığı sistemi uygulanacak ama bu arada geçiş süreci tamamlanmış olacak. Yüzlerce, binlerce mevzuat yenilenecek." 


Kaynak : Trthaber.com.tr