Zulüm ve Haksızlık Partisi İktidara

Zulüm ve Haksızlık Partisi İktidara
14 Temmuz 2017 - 17:57

CUMHURİYET HALK FIRKASI (1923 ? 50):

     Kurucu hükûmet olan Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarında halkın anası ağladı.Halka zorla yeni resmî ideoloji benimsetilmeye çalışıldı. Halkın maddî ve manevî değerlerine savaş açıldı.


     İktidardaki Halk Fırkası tarafından Ağrı ? Zilan ve Dersim'de halk katliâmdan geçirildi. Tüm yurt genelinde İstiklâl Mâhkemeleri kurularak halk darağaçlarında sallandırıldı.


     Sadece şu bilgi bile, Halk Fırkası iktidarı döneminde halkın durumunu anlamak için yeterlidir: İstiklâl Mâhkemeleri'nin idam ettiği insan sayısı, Kurtuluş Savaşı'nda ölen insanların sayısından fazladır.

     *

     DEMOKRAT PARTİ (1950 ? 60):

     Demokrat Parti iktidarında ülkede ne kadar demokrat varsa ya hapsi boyladı ya da yurtdışına kaçtı. Demokrat yazarlar, aydınlar, şairler, sanatçılar, Demokrat Partiiktidarı döneminde "sakıncalı kişiler" durumuna düştüler.


     Ülkeyi tam bir millîyetçi ? muhafazakâr zihniyetle yöneten Demokrat Parti, memlekette ne kadar demokrat insan varsa hepsini cezaevine tıktı.

     *

     ASKERÎ REJİM ARASI (1960 ? 61):

     (Ben bu arada bir çay alıp geleyim, arkadaşlar. Döndükten sonra yazıya devam ederim.)

     *

     YENİ TÜRKİYE PARTİSİ (1962 ? 63):

     Yeni Türkiye Partisi iktidarında, Türkiye'de "yeni" adına hiçbir şey yapılmadı. Eski Türkiye olduğu gibi devam ettirildi.


     İktidardaki Yeni Türkiye Partisiyeni bir Türkiye için en ufak bir adım dahi atmadı. "Sıfır icraatlı" bir hükûmet olarak tarihte kaldı.

     *

     CUMHURİYETÇİ KÖYLÜ MİLLET PARTİSİ (1963 ? 65):

     Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi döneminde millet "taşı toprağı altın" diyerek köyden şehre göç etti. Böylece şehirli nüfûsu artarken köylü nüfûsu gittikçe azaldı.


     Hatta bu dönemde "şehirleşme" öylesine çarpık bir sosyal kült yarattı ki, "köylü olmak" nerdeyse toplumda utanılacak bir vasıf haline geldi.

     Birine "köylü" dediğinizde, karşınızdaki kişi bunu kendisine hakaret edilmiş sayıyordu.

     *

     ADALET PARTİSİ (1965 ? 71):

     Adalet Partisi iktidarı döneminde adalete duyulan güven tamamen yok oldu.

     Özellikle bu dönemde Türkiye'deki mâhkemeler, en ufak bir sorunda bile dâvâların yıllarca sürdüğü ve nihayetinde "zaman aşımına" uğradığı, dolayısıyla kimsenin hakkını alamadığı kurumlara dönüştüler.


     Adalet Partisi iktidarı döneminde insanlar hukukî yoldan adalet bulamayınca, kendi hakkını kendisi almaya çalıştı ve böylece mafya vb. yapılar zuhur etmeye başladı.

     *

     MİLLÎ GÜVEN PARTİSİ (1971 ? 73):

     Millî Güven Partisi iktidarı döneminde vatandaşların yöneticilere ve siyasetçilere olan güveni tamamen sıfırlandı.

     Bu dönemde halk arasında "siyasetçi" demek, "sahtekâr, yalancı, üçkâğıtçı" anlamına geliyordu.

     *

     MİLLÎ SELAMET PARTİSİ (1975 ? 78):

     Millî Selamet Partisi'nin iktidarda olduğu 1975 ? 78 yılları arasındaki dönem, Türkiye'de trafik kazalarının ve trafik kazası ölümlerinin en fazla olduğu dönemdir.

     Özellikle bayram günlerinde karayolları kan gölüne dönüyordu. Trafiğe çıkan her üç kişiden birine, gitmek istediği yere "selamet"le ulaşmak nasip olmuyordu.


     Hatta bu durum yüzünden, Türkiye'de alınmış olan sürücü belgeleri pekçok Avrupa ülkelerinde "geçersiz" hale düştü. Avrupa devletleri Türkiye'de alınmış ehliyetlere güvenmediği için, Türkiye'den gelen insanları "sıfırdan ehliyet sınavına girme" mecburiyetine tabi tuttu.

     *

     CUMHURİYETÇİ GÜVEN PARTİSİ (1978 ? 79):

     İktidarda Cumhuriyetçi Güven Partisi'nin olduğu dönem, çok rahatlıkla denilebilir ki, Cumhuriyet'in "ilelebed payidar kalacağına" olan güvenin en aza indiği dönemdir.

     Türkiye'de devrim yapıp Cumhuriyet'i tümden yıkmayı hedefleyen radikal fikir ve fraksiyonların halk arasında en çok kitlesel taban bulduğu, özellikle gençliği kendine çektiği, devrimci yapılanmaların en çok kitleselleştiği yıllar, bu yıllardır.


     O sırada Türkiye'de Sol akımlar en güçlü ve radikal dönemini yaşarken, diğer yandan da İran'daki İslam Devrimi hareketi Türkiye'yi etkisini altına alıyordu. Bir yandan Sovyet eksenli radikal Komünizm düşüncesi, bir yandan da İran eksenli devrimci İslamcılık düşüncesi, Anadolu insanları arasında olağandışı bir hızla yayılıyordu.


     Yukarıda bahsini ettiğim önceki iktidarlarda olduğu gibi, bunda da, en ufak bir abartma / çarpıtma yapmıyorum. Gerçek ne ise onu söylüyorum: O yıllarda Türkiye'nin nüfûsunun neredeyse yarısından fazlası rejim muhalifiydi, Cumhuriyet'i yıkmak için çalışan radikal Komünist veya İslamcı hareketlerle içiçeydi. Hele hele üniversiteler, liseler, devletin egemenliğinde değildi, eğitim kurumları yasadışı hareketlerin ve yıkıcı ? devrimci fikirlerin kamplarıydı.


     Üniversitelerde, kültür derneklerinde, hatta sokakta karşılaştığınız her insan, ya İslamcı idi ya Komünist. Türkiye'de herhangi bir ailenin evine gittiğinizde, rafların bu tür kitaplarla dolu olduğunu görürdünüz. İnsanlar radyodan ya İran devrim marşları dinliyorlardı ya da Komünist marşlar.


     Cumhuriyet'in ayakta duracağına kimsenin güveni kalmamıştı. Her an devrim olabilirdi. İşin garabeti de şu ki, o yıllarda iktidardaki partinin ismi Cumhuriyetçi Güven Partisi idi.

     *

     ASKERÎ REJİM ARASI (1980 ? 83):

     (Ben bu arada gidip çayımı tazeleyeyim. Bir yere ayrılmayın, beni burada bekleyin tamam mı? Hele ben yokken devrim mevrim yapmaya falan kalkışmayın.)

     *

     ANAVATAN PARTİSİ (1983 ? 91):

     Anavatan Partisi iktidarı döneminde adetâ "anavatan" kavramının içi boşaltıldı."Anavatan" olgusu nerdeyse anlamsızlaştırıldı.


     Bu dönemde insanlarımız anavatanı terk edip akın akın yurtdışına gitmeye çalışırken, iktidardaki Anavatan Partisi'nin girişimiyle Bulgaristan, Yunanistan, Afganistan ve Özbekistan gibi ülkelerden insanlar da kendi anavatanlarını terk ederek gelip Türkiye'ye yerleştiler. 1960'lı yıllardan beridir yurtdışında yaşayan gurbetçilerimizin bilhassa yoğun biçimde TC vatandaşlığından kendi arzularıyla çıkıp bulundukları ülkelerin vatandaşlığına geçmesi, tam da bu döneme tekabül ediyor. Kısacası anavatanda yaşayanlar yurtdışına giderken ve gittikleri yerlerde TC vatandaşlığından çıkıp "gâvur pasaportu" alırken, başta Bulgaristan ve Yunanistan olmak üzere diğer ülkelerin insanları da kendi anavatanlarından kaçıp bizim ülkemize geldiler.


     "Anavatan" kavramını adetâ iğfal eden ve böyle bir olguyu anlamsızlaştıran bu politikayı yürürlüğe koyan iktidar partisinin ismi ise, ne büyük bir garabettir ki Anavatan Partisi idi.


     Anavatan Partisi iktidarı döneminde Anadolu'nun kara yağız evlâtları ve selvi boylum al yazmalım kızları Türk vatandaşlığından ve Türklük'ten çıkıp başka devletlerin uyruğuna geçerek oraları kendine anavatan edinirken, Bulgaristan ve Yunanistan'daki anavatanlarından kopartılıp ülkemize getirtilen göçmenler ise önce "Türkiyeli", sonra "Türk", daha daha da sonra "Türk millîyetçisi", en- nihayetinde de "Türk ırkçısı" oldular.

     *

     DOĞRU YOL PARTİSİ (1991 ? 96):

     "Doğru Yol" (Sırat-ı Müstaqîm), kutsal kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de geçen bir ifade. Bu ifadeyi kendine isim yapan parti olan Doğru Yol Partisi, bunu seçim mitinglerinde de sıklıkla kullandı, Kur'ân'da o ifadenin geçtiği âyetleri meydanlarda okuyarak halktan oy topladı.


     Doğru Yol Partisi iktidarı döneminde ülke ve millet "doğru yol"dan ayrıldı, nerdeyse tümüyle sapkınlığa doğru sürüklendi. 1991 ? 96 yılları arasını kapsayan bu dönem, Türkiye'de pornografinin evlere kadar girdiği, Anadolu'nun en ücra kentlerinde dahi uluorta seks filmleri gösteren sinemaların açıldığı dönemdir.


     Bu dönemde, Türkiye'deki her 10 sinemadan 9'u seks filmleri oynatıyordu. Normal filmler oynatan sinemalar ise ya müşterisizlikten kapandılar, ya da seyirci gelsin diye mecburen onlar da seks filmleri göstermeye başladılar.


     Bununla paralel olarak Türkiye'de pornografik yayınlar furyası başlamıştı. Poşet içinde satılan pornografik dergiler vapurlarda, otobüs terminallerinde hatta kafelerde serbestçe satılıyor, bunlar elden ele dolaşıyordu.


     Başbakan Süleyman Demirel'in sarfettiği "Kerhaneleri kapatalım da halk bizi mi şey yapsın?" şeklindeki lafı, o dönemde ülkenin ve milletin "doğru yol"dan nasıl ayrıldığının en net özetidir.

     *

     REFAH PARTİSİ (1996 ? 97):

     Batı karşıtlığıyla bilinen Refah Partisi iktidarı döneminde Batılı ülkeler refah içinde yüzerken, bizim halkımız ay sonunu zor getiriyordu. İşsizlik, fakirlik, almış başını gidiyordu.

     Özellikle etkileri halen süregelen 5 Nisan Ekonomik Kararları yüzünden halk tümden fakirleşmişti. Bir yandan da askerî kanadın baskıları, 28 Şubat'a giden yolun kilometre taşlarını örüyordu.

     *

     DEMOKRATİK SOL PARTİ (1999 ? 2002):

     Demokratik Sol Parti iktidarı döneminde, Türkiye Solu ilk kez demokratikolmadığı gerekçesiyle Sosyalist Enternasyonal tarafından üyelikten çıkartılmak istendi.

     Onlarca farklı ülkeden Sol partilerin katılımıyla Yunanistan'ın başkenti Atina'da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal toplantısında, demokratik değil faşist olduğu gerekçesiyle Türkiye Solu'nun üyelikten çıkartılması konuşuldu.


     MHP'yi bile geride bırakan millîyetçi bir dil kullanan Başbakan ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit, Türkiye'deki Sol için "demokratik değil faşist"diyen Sosyalist Enternasyonal'e büyük tepki gösterdi.

     *

     ADALET VE KALKINMA PARTİSİ (2002 ? halen iktidar; OHAL'de biraz dikkatli yazayım):

     Bu bahsi anlatmama gerek var mı, bilmiyorum. Zaten hepiniz yaşıyorsunuz ve benden iyi biliyorsunuz.

     Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde "adalet" olgusuna adetâ tecavüz edildi, adalet tümüyle ortadan kaldırıldı.


     Onbinlerce insan haklarında hiçbir delil yokken haksız yere cezaevlerinde yatıyor. Binlerce yetişmiş insan en ufak bir yasadışı söz ve eyleme bulaşmadıkları halde KHK'lar ile mesleklerinden atıldılar. Yüzlerce gazeteci sırf habercilik yaptı diye içeride. Onlarca gazete ve dergi sırf iktidarın her yaptığına alkış tutmadığı için kapatıldı.


    "FETÖ Terör Örgütü" olarak adlandırılan yapıya geçmişte bir kez selam vermiş ve oturup iki çift laf etmiş kişiler bile "FETÖ'cü" diye evlerinden alınıp kelepçelenerek ? hem de yalnız değil, eşleri ve kundaktaki bebekleriyle birlikte ? cezaevine atılırken, 10 yıl boyunca o yapıyla elele ülkeyi yöneten, devletin bütün üst düzey noktalarına onları bizzat kendilerinin yerleştirdiği, 10 yıl boyunca "Cemaat" ve "Hocaefendi" güzellemeleri yapan, onlarla birlikte yüzlerce organizasyon düzenleyen, hatta beraber operasyonlar yapan, hatta hatta onlar adına para basan, Türk Lirası'na FETÖ sembolleri yapıştıranAdalet ve Kalkınma Partisi'nin ve başındaki isimlerin ise sadece ve sadece"Aldatıldık demek ki, Allah bizi affetsin" demeleri yeterli oldu, "AK"lanmaları için.


     Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde hem "Adalet" hem "Kalkınma", ikisi de tümüyle tedavülden kalktı. Dünya Bankası (World Bank) tarafından açıklanan "Dünya Kalkınma Göstergeleri Raporu" (World Development Indicators Report)'na göre Türkiye, gelir dağılımındaki adaletsizlikte, dünyanın en adaletsiz 2. ülkesidurumunda.


     Devleti cemaat gibi yöneten ve ülkeye de çiftlik gözüyle bakan bu iktidar döneminde, iki kelimeyi biraraya getirmeyi bilmeyen, Türkçe imlâ kurallarından habersiz ve okuma ? yazmaları dahi olmayan basit ve sıradan tiplere merkez medyanın en ballı köşeleri verilip paraya boğdurulurken, hem iyi yetişmiş hem de kendisini yetiştirmiş entelektüel, aydın insanlar vasıfsız işler dahi bulamıyorlar. TRT'ye proje olarak sunulan ama hiçbir ilmî, edebî ve sanatsal değeri olmayan abuk subuk dizi film ve belgesellere ? sırf yapanlar yandaş diye ? milyon dolarlık bütçeler verilip desteklenirken, TRT'ye dünyanın en güzel dizi film projelerini, en kaliteli belgeselleri sunsanız bile, eğer yandaş ve yalaka değilseniz, asla olumlu dönüş almazsınız, hatta size cevap vermeye bile tenezzül etmezler.


     Türkiye'yi şimdiye dek yöneten belki de geçmişteki tüm iktidarlar kusurlu ve kötü idi, evet ama, eski iktidarlar döneminde hiç olmazsa "fırsat eşitliği" denen birşey vardı. Üretken ve yaratıcı insanlar (aydınlar, yazarlar, sanatçılar) yandaşlık ve yalakacılık ile değil, ortaya koyduğu eserleri ile, ilmî birikimi ve toplumsal berkitimi ile bir yerlere geliyor, yükseliyordu. Ama şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında tek kıstas, yandaş olmak! "Adalet"in de "Kalkınma"nın da düştüğü nokta bu.


     Ve bugün milyonlarca insan, adalet için yürüyor. "Adalet Yürüyüşü", her cenahtan milyonları tek yürek, tek yumruk yapıyor. Türk ? Kürt, Alevî ? Sünnî, dîndar ? laik, kadın ? erkek; milyonlarca insan aynı talep için yürüyor: Adalet.


     Şu garipliğe ve trajikomikliğe bakın ki, bugün milyonlarca insanın "Adalet Yürüyüşü" yapıp da adalet talep ettiği iktidar, bizzat isminin ilk kelimesi "Adalet" olan bir partinin iktidarıdır.

     *

     * * *

     *

     VATANDAŞ İBRAAM'IN DÛÂSI (2017):

     Allah'ım;

     Ey yüce Tanrı'm;

     Bize acı. Ülkemize acı. Milletimize acı. Bizi bu sıkıntı ve eziyetlerden kurtar.

     Bugüne dek Türkiye'de iktidara gelmiş siyasî partilerin isimlerinde hangi kelimeler varsa, o iktidar en başta onları ortadan kaldırdı, yok etti.


     Halk Fırkası, halkın anasını ağlattı. Hepsini darağacında sallandırdı, nerdeyse ortada halk diye birşey bırakmadı.

     Demokrat Parti, ülkede ne kadar demokrat varsa hepsini cezaevine tıktı.

     Yeni Türkiye Partisi, iktidarda iken yeni hiçbir şey yapmadı. Bir yıl boyunca koltuklarında öylece oturdular.


     Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi döneminde, millet "taşı toprağı altın" diyerekköyden şehre göç etti. Hatta "köylü" kelimesi toplumda hakaret sözcüğü olarak kabul edildi.

     Adalet Partisi döneminde halkın "adalet"e duyduğu güven ortadan kalktığı için, herkes kendi hesabını kendisi kesmeye başladı ve böylece mafya türü yapılanmalar zuhur etti.


     Millî Güven Partisi döneminde vatandaşların yöneticilere olan güveni tamamen sıfırlandı.

     Millî Selamet Partisi döneminde Türkiye'de trafik kazalarının ve trafik kazası ölümlerinin ardı arkası kesilmedi. Trafiğe çıkan her üç kişiden birine, gitmek istediği yere "selamet"le ulaşmak nasip olmuyordu.


     Cumhuriyetçi Güven Partisi döneminde nerdeyse Cumhuriyet rejimi yıkılıyordu, İslamcılar ve Komünistler elele vererek nerdeyse devrim yapıyorlardı.

     Anavatan Partisi iktidarı döneminde adetâ "anavatan" kavramı anlamsızlaştırıldı. Bizim insanlarımız anavatanı terk edip akın akın başka devletlerin vatandaşlığına geçerken, Bulgaristan, Yunanistan, Afganistan ve Özbekistan gibi ülkelerden insanlar da kendi anavatanlarını terk ederek gelip Türkiye'ye yerleştiler.


     Doğru Yol Partisi iktidarı döneminde ülke ve millet "doğru yol"dan ayrıldı, nerdeyse tümüyle sapkınlığa doğru sürüklendi.

     Refah Partisi döneminde Batılı ülkeler refah içinde yüzerken, bizim halkımız ay sonunu zor getiriyordu. İşsizlik, fakirlik, almış başını gidiyordu.


     Demokratik Sol Parti döneminde, Türkiye Solu ilk kez demokratik olmadığı gerekçesiyle Sosyalist Enternasyonal tarafından üyelikten çıkartılmak istendi.

     Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde ise milyonlarca insan adalet için yürüyor. Milyonlarca insan kitleler halinde "Adalet Yürüyüşü" düzenliyor.


     Yâ Rabb'im;

     Ey yüce Allah'ım;

     Bu da demek oluyor ki, ülkemizdeki zûlüm ve haksızlıkların ortadan kalkması için tek yol var: Bir an önce ismi "Zûlüm ve Haksızlık Partisi" olan bir partinin kurulması ve bu partinin ilk seçimde iktidara gelmesi.


     Değil mi ki hangi parti iktidara gelse, o parti en başta kendi ismini oluşturan kavramları ortadan kaldırıyor, o halde (ve hemen şimdi OHAL'de) tek kurtuluş yolu,Zûlüm ve Haksızlık Partisi isimli partinin bir an önce kurulup bu partinin ilk seçimde iktidar olmasıdır.


     Zûlüm ve haksızlığı ancak ve ancak Zûlüm ve Haksızlık Partisi ortadan kaldırabilir.

     Ey şanı büyük Allah'ım;

     Elbette ki bizim gibi beşerlerin senin işine aklı ermez. Ama Türkiye'nin son 100 yıllık tarihine ve T. C. Hükûmetleri Tarihi'ne baktığımda, demek ki senin Sünnetullah'ın bu şekilde işliyor.


     Yâ Rabbi;

     Bize acı. Bize merhamet göster.

     Sen ki Hz. İbrahim'i bile böyle ağır imtihana tabi tutmamışken, şu garip İbrahim'i böyle ağır imtihana tabi tutma. Acı. Merhamet göster.


     Vatandaş İbraam olarak senden niyaz ediyorum Allah'ım, sana yalvarıyorum:Zûlüm ve Haksızlık Partisi bir an önce kurulsun ve ilk seçimde iktidar olsun.

     Vatandaş İbraam'ın bu dûâsını kabul eyle, Yâ Rabbi.